Bundan elli yıl sonra geriye dönüp bakıldığında belki de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) “çılgın” başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileri ile başlattığı ticaret savaşı, tarihin dönüm noktalarından biri olarak okunacaktır. Ancak bugün bakıldığında, yeni başlayan ve devam eden bir süreçle birlikte sürekli değişen hamleler gözlemlenmektedir. Bu da tüm ülkeler açısından küresel bir belirsizlik ortamına zemin hazırlamaktadır.
Trump’ın gümrük tarifelerinin bir müzakere stratejisi mi yoksa uzun vadeli bir önlem mi olduğu belirsizliğini korumaktadır. Bu süreçte, gümrük vergilerinin ulusal ekonomilere gerçek etkisinin ne olacağı ve Trump ile diğer ülkeler arasındaki vergi düzenlemeleri ile ikili uzlaşma şartlarının nasıl oluşacağı gibi temel soruların da cevabı henüz bilinmemektedir. Her hâlükârda, farklı ülkelerin Trump’ın bu çıkışına tepkilerinin öznel farklılıklar göstereceği öngörülebilir. Ancak gümrük savaşının arkasındaki asıl sebep ülkeler arasındaki güç mücadelesidir. Trump’ın açıkladığı ani tarifeler aslında söylenildiği kadar da sürpriz değildir. Bu yılın başlarında gerçekleştirilen Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) Trump, mevcut ticari sistem ile ilgili düşüncelerini açık bir şekilde ifade etti. Trump konuşmasında, Amerikan şirketlerini iki seçenekle karşı karşıya bırakacağını ve açıkça ya ABD’de fabrikalar inşa ederek tercihli vergi politikalarından yararlanacaklarını ya da denizaşırı fabrikalardan ABD’ye mal ithal etmeye devam ederken gümrük vergilerine tabi tutulacaklarını ifade etti.
Trump’ın ABD’nin ihraç ettiğinden daha fazla mal ithal etmesinden dolayı bu önlemleri almasının ne kadar gerçekçi olduğu ise ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü ABD’nin hizmet, dolar hegemonyası ve fikri mülkiyet ihracatı gibi alanlarda diğer ülkelere karşı büyük bir üstünlüğü bulunmaktadır. Aslında finans, turizm, mühendislik, sağlık hizmetleri ve daha birçok alanı kapsayan hizmet sektörü ABD ekonomisinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. ABD’nin uyguladığı gümrük vergilerinden etkilenen Kanada, Çin, Japonya, Meksika ve Avrupa’nın büyük bir kısmı ABD ile hizmet ticaretinde açık vermektedir.
Amerika’nın Çin’den ithalatına bakıldığında ise ithalatın büyük kısmının tüketim malları değil sermaye malları ve endüstriyel malzemelerden oluştuğu görülmektedir. Dolayısıyla gümrük vergileri Amerikan üreticilerini ve tüketicilerini de olumsuz etkileyecek niteliktedir. Trump ve ekibinin bu verileri göz önünde bulundurmadan bu hamleleri yapmış olması ise çok imkân dâhilinde görünmemektedir.
O hâlde Trump’ın aslında başka bir hedef peşinde olduğu söylenebilir. ABD’nin canlılığı her zaman hükûmetlerinden değil sermaye ve toplumdan kaynaklanmıştır. Trump yönetiminin reform adı altında özellikle iş dünyası üzerinde deregülasyon politikalarına yönelmesi ve aynı zamanda eyalet yönetimlerini ademimerkezileştirmesi, bu dinamikleri tetikleme çabasını göstermektedir. Trump’ı yeniden iktidara taşıyan Make America Great Again (MAGA) stratejisinin de temeli budur. Çeşitli ülkelerden alınan yatırım taahhütleri ve 22 Ocak’ta açıklanan yapay zekâ altyapısının kurulmasına yönelik 500 milyar dolarlık özel sektör desteği değerlendirildiğinde, Trump’ın sermaye ve toplumsal canlılığı tekrar sağlamayı ve teknolojik üstünlüğü devam ettirmeyi planladığı açıktır.
Aslına bakılırsa ABD’nin ekonomik verimliliğinde ve bu verimliliği üreten ekonomik altyapısında büyük sorunlar görünmemektedir. Ancak sermaye ve toplumsal canlılığı sağladığı inanılan Amerikan demokratik siyasi sistemi elit demokrasisinden orta sınıf demokrasisine ardından da günümüzün popülist demokrasisine evrilerek artık canlılık sağlama rolünü kaybeder noktaya gelmiştir. Her ne kadar Samuel P. Huntington bu durumu demokrasilerin iniş ve çıkışları olarak değerlendirse de ABD’de bugün yaşananlar bir demokratik “ricattan” ziyade varoluşsal bir mücadele gibi görülmektedir. Trump, iç siyasal meseleleri ekonomi aracılığıyla uluslararası düzleme taşıyarak sönümlendirme yolunu tercih etmiştir.
Hem ittifak yaptığı ülkelere hem de rakip gördüğü ülkelere karşı benzer saldırganlıkla yaklaşması bir ricat gibi görünse de Panama, Kanada ve Grönland üzerine yaptığı iddialı açıklamalar da yayılmacılık özleri taşıyarak realist siyaset bilimci Paul Poast’un ifadesi ile hegemonyanın yırtıcı yüzünü tüm dünyaya göstermektedir. İç konsolidasyonun sağlanması için sorunlar dışa yansıtıldığında ise dışarıdan gelecek tepkiler kaçınılmaz olmaktadır. İşte ülkeler arasındaki güç mücadelesi gerçeği de bu noktada kendisini açığa çıkarmaktadır. Bu durumda ABD ile rekabet edecek güce sahip olmayanlar teslim olmayı tercih edecek ABD’den bazı çıkarlar elde etmek isteyenler uzlaşma yolunu seçecektir. Yine güvenlik konusunda ABD’ye güvenmek zorunda olanlar iş birliği yapmayı seçeceklerdir. ABD ile rekabet edebilecek güce sahip olanlar da karşılık vermeyi tercih edeceklerdir.
Çin Tarifelerle Nasıl Mücadele Edecek?
Çin, ABD menşeili ürünlere gümrük vergisi artışı ilan ederek karşılık vermeyi seçmiştir. Ek olarak da bazı Amerikan işletmeleri ve kuruluşları hakkında soruşturma başlatırken kendi sınırları içerisinde faaliyet gösteren bazı işletmeleri ihracat kontrol listesine eklemiştir. Yine bazı ürünlerin Çin’e ithalatını askıya alırken nadir toprak metalleri ile ilgili kalemlerde ihracat kontrolleri uygulayacağını açıklamıştır. Ek olarak devasa fonları yöneten China Chengtong, Huijin Investment, China Reform Holdings gibi kamu firmaları sosyal güvenlik fonları ve EFT’lerdeki varlıklarını arttıracaklarını belirtmişlerdir. Başbakan Li Qiang ise 9 Nisan’da ekonomi uzmanları ve girişimcilerin katıldığı bir sempozyumda yaptığı konuşmada dış şokların ülke ekonomisinin istikrarlı işleyişi üzerinde belli bir baskı yarattığını belirtirken bu durumun beklentileri dâhilinde yaşandığını ve belirsizliklerle başa çıkabileceklerini ifade etmiştir. Aslına bakılırsa Çin’in tüm bu önlemleri bir anda heybesinden çıkarması, ikinci Trump dönemine hazırlıklı olduklarını göstermektedir. Bu süreç aynı zamanda Çin ekonomisinin risklere karşı dayanıklılığının test edilmesi açısından da önemlidir. Bu bağlamda tüm bu gelişmelerin uzun vadede Çin’de büyüyen bir iç pazar oluşturması en olası sonuçlardan biri olarak görülebilir. Çünkü Çin, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sında (GSYİH) istikrarlı büyümeyi sürdürebilmek için, özellikle mali harcamaları hızlandırmak üzere iç talebi artıracak çeşitli önlemler alacaktır.
Bugün Taobao, JinDong gibi Çin’in önde gelen e-ticaret sitelerini açtığınızda karşınıza elektronik sektörü ile ilgili sübvansiyon reklamları çıkacaktır. Akıllı telefon, tablet veya akıllı saat satın alan tüketiciler, kişi başına kategori başına bir ürünle sınırlı olmak üzere ürünün satış fiyatının yüzde 15’i oranında bir indirim alabilmektedirler. Bu tür tüketimi artırmayı hedefleyen destekler diğer sektörlere de uygulanabilir. Ayrıca eklemek gerekir ki Çin hükûmeti henüz Trump tehdidi yokken bile bunu öngörüyordu.
Çin Başbakanı Li Qiang, 16 Ocak 2024 tarihinde Davos’ta düzenlenen WEF’te, Trump’ın gelecekte uygulamaya koyabileceği gümrük vergilerine ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu oturumda, günümüzde yaklaşık 400 milyon kişiden oluşan Çin orta sınıfının önümüzdeki on yıl içinde 800 milyona ulaşmasının öngörüldüğünü ifade etmiştir. Bu da kademeli olarak artan iç tüketimi ve büyüyen iç pazarı ifade etmekteydi. Trump ilk döneminde nasıl Çin’in tedarik zincirini Güneydoğu Asya’ya doğru genişletme ve yüksek katma değerli teknolojik ürünlere yatırım konusunda katalizör rolü oynadı ise bugün de Çin’in kendi iç pazarını büyütmesi hususunda bir katalizör işlevi gördüğü söylenebilir.
Kısa vadede ise Çin Halk Bankasının desteklediği Çin istikrar fonunun önümüzdeki haftalarda borsaya büyük çaplı müdahalede bulunması, ikinci çeyrekten itibaren merkez bankasının faiz oranlarını kademeli olarak düşürmesine sebep olabilir. Çin hükûmeti artık Çin ekonomisi için kangrene dönüşen gayrimenkul sektörünün karşı karşıya olduğu zorlukları aşmak için sektöre desteğini artırabilir.
Çin her ne kadar göreceli de olsa ihracat pazarını çeşitlendirmeyi ve Amerika’ya yaptığı ihracatın GSYİH’sı içeresindeki payını yüzde 3’e kadar indirmeyi başarmış olsa da inovasyon ivmesini sürdürülebilir kılabilmesi için hâlâ katma değerli ürünlerinin Amerikan pazarına ihracatı ve Amerikan teknolojisine ithalatına ihtiyaç duymaktadır.
Amerika ise her ne kadar düşük tüketim mallarının ithalatında kısa süre içerisinde alternatif tedarikçilere yönelebilecek kapasiteye sahip olsa da yüksek teknoloji ve katma değerli ürünlerini üreten firmalarının Çin tedarik zinciri ile olan yoğun angajmanından çıkması, sarsıcı sonuçlar doğurabilir. Bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi olumlu bir perspektiften bakıldığında tarafları eninde sonunda masaya oturtacak niteliktedir.
Sonuç olarak Trump’ın gümrük vergilerini hem ekonomiyi uluslararasılaştırılarak hem de araçsallaştırılarak iç siyasi sorunlara çözüm arayışı çerçevesinde kullanması; Çin’in bu duruma verdiği yanıt ise mevcut politikalarında stratejik bir kalibrasyon olarak değerlendirilebilir.
Bu görüş yazısı, 21 Nisan 2025 tarihinde Anadolu Ajansı internet sitesinde “Yeniden alevlenen ticaret savaşının iki cephesi: Amerika ve Çin” başlığıyla yayımlanmıştır