Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
2003’te ABD’nin Irak işgali sırasında askerlerini Türkiye topraklarından geçirmesine imkan verecek tezkerenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmesi, Türkiye’nin ABD ile arasının açılmasına ve Irak’ta işgal sonrasındaki gelişmelerde yeterince etkin olmamasına sebep olmuştur. Yine de Türkiye, yakın ilişkilerinin gereği olarak ABD’ye her türlü kolaylığı sağlamış ve Irak’ta yeniden yapılanma sürecine destek vermiştir. Uluslararası ve bölgesel konjonktürde yaşanan değişimlerin yanı sıra, ABD’nin Irak politikasının başarıya ulaşamaması, strateji değişikliğine gitmesi ve Türkiye’nin proaktif bir dış politika üretmesi sonucu, özellikle 5 Kasım 2007 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin ABD Başkanı George W. Bush görüşmesinden sonra, Irak’taki etkinliği artmaya başlamıştır. Güvenliğe dayalı kırılgan dış politika yerine karşılıklı güveni esas alan, işbirliği geliştiren, dondurulmuş sorunlara çözüm bulan ve komşularla sıfır sorunu hedefleyen bir dış politika çizgisi izleyen Türkiye, bu çerçevede Irak’la da ilişkilerini geliştirmiştir. Iraklı ve Türk yetkililer arasında yaşanan ziyaret trafiği, Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin Ağustos 2007’de Türkiye ziyareti sırasında imzalanan “Mutabakat Muhtırası” ile somut bir sonuca dönüşmüş ve bu işbirliği Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin 7-8 Mart 2008 tarihinde Ankara’ya yapmış olduğu ziyaret sırasında ilk kez gündeme getirilen bir “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” kurulması konusunda anlaşma sağlanması noktasına getirilmiştir. Bu bağlamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Temmuz 2008 tarihinde Bağdat'a yaptığı ziyaret sırasında Türkiye ile Irak arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin kurulduğu açıklanmıştır. Bu Konseyin, yılda bir kez Başbakanlar başkanlığında, üç kez de ilgili Bakanların katılımıyla toplanacağı ve iki ülke arasındaki somut projeler geliştirilmesi amacıyla çalışacağı açıklanmıştır. Konsey yaklaşık 1 yıl sonra, 15 Ekim 2009 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dokuz bakan, çok sayıda bürokrat ve işadamıyla birlikte ziyaret ettiği Irak’ta ilk toplantısını yapmıştır. 48 mutabakat zaptına imza atılan Konseyin ilk toplantısında, güvenlik konusunun yanı sıra, enerji, çevre, sağlık, su, sınır kapıları, Yumurtalık petrol boru hattının yenilenmesi, demiryolu ve kanal bağlantısı, tarım ve ormancılık alanlarındaki işbirliği konularında mutabakata varılmıştır. Bu noktada, Türkiye ile Irak arasında gelişen ilişkiler ve Türkiye’nin Irak’ta etkinliğinin artmasının Türkmenlere avantaj sağladığı söylenebilir. Türkiye ile Irak arasında 2003’ten 2007’ye karşılıklı içişlerine karışma suçlamalarına kadar gerginleşen ilişkiler, Türkmenlerin de Irak siyasetinde etkisiz olmasına sebep olmuştur. Böylece Türkmenler, Irak’taki siyasi süreçten uzak tutularak, siyasi, sosyal, ekonomik ve toprak paylaşımından hak ettikleri ölçüde yararlanamamıştır. Tüm bu dengesizlikler nedeniyle Türkmenler çeşitli dini ve etnik gruplarla yakınlaşarak, Irak’ta yaşam alanı elde etmeye çalışmıştır. Ancak daha önce bahsedilen 2007’deki değişim, Türkmenlere de olumlu yansımış, ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’ten sonra ilk kez dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Aralık 2007’de Kerkük’ü ziyaretinde İl Meclisinin Türkmen üyeleriyle görüşmüştür. Bu noktada Türkmenlerin Kerkük konusunda ilk kez muhatap alındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca Irak Anayasası’nın 140. Maddesine göre 2007 yılının sonunda Kerkük’te yapılması planlanan ve Kerkük’ün statüsünü belirleyecek referandum ertelenmiş ve Türkmenler kentin statüsünün belirlenmesi konusunda çözüm planlarına dahil olmuştur. Türkiye’nin büyük çabaları sonucu Temmuz 2008’de Irak Parlamentosunda bir grup oluşturulmuş ve Kerkük’ün eşit yönetim paylaşımına dayalı bir statüye kavuşması için seçim yasasına bir madde eklenmiştir. Böylece Irak’ın işgal sonrasında Kürt akınına uğrayan Türk kenti Kerkük’ün çözümü konusunda taraf olamayan Türkmenler, çözüme ilişkin görüşmelerde görüşüne başvurulan ve kabul etmediği çözümün olmayacağı taraf olarak ortaya çıkmıştır. Kerkük’ün çözümü için kurulan komisyonda Türkmenlere de diğer etnik gruplarla eşit yer verilmiştir. Diğer taraftan Türkmenler, Irak siyasetinde de etkin olmaya başlamıştır. Türkiye’nin Irak’taki her etnik ve dini grupla iyi ilişkiler kurması, Ocak 2010’da yapılacak seçimler öncesinde oluşturulan ittifaklarda Türkmenlerin etkin bir şekilde yer almasını sağlamaktadır. Seçim öncesi ittifaklara bakıldığında, her ittifakın Türkmenlere önemli bir yer verdiği ve seçimlerde alınacak sonuç doğrultusunda Türkmenlerin Irak yönetiminde pay alacağı konusunda garanti sağlandığı görülmektedir. Örneğin 2005’te yapılan seçimlerde birinci parti olarak seçimleri kazanan Birleşik Irak İttifakı yerine kurulan Irak Ulusal İttifakı ile seçimlere katılacak Türkmeneli Partisi’ne seçimlerin kazanılması durumunda 1 milletvekilliği, 2 bakan yardımcılığı ve 3 müsteşarlık görevi verileceği konusunda anlaşma sağlandığı bilinmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin Türkmenlerle arasında tarihi, dil, din ve belki de en önemlisi soydaşlık bağı vardır. Irak’ın doğal zenginliklerinin tüm Irak halkının ortak malı olması ve tüm Irak halkının bu zenginliklerden adil biçimde istifade etmesi, Türkmenlerin Irak’ın demokratik yapısı içinde siyasi, ekonomik ve toplumsal bakımdan gelişmelerine katkıda bulunulması, Kerkük için bu vilayette yaşayan tüm toplulukların uzlaşısını yansıtacak şekilde bir özel statü belirlenmesi, Türkiye’nin Irak’a ilişkin öncelikleridir. Bu politika devam ettiği sürece, Türkiye’nin Irak’taki etkiliğinin artmasına paralel olarak Türkmenlerin de Irak siyasetinde yükseleceği ve hak ettiği yeri bulacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Irak’ın Ortadoğu’nun minyatürü olduğu düşüncesi ışığında, Türkiye’nin Ortadoğu politikasına paralel olarak, Türkmenler de Irak’ta farklı unsurlar arasındaki ayrılıkların giderilmesinde öncü rol oynayabilir, Irak’ın birleştirici unsuru olarak ortaya çıkabilir ve Türkiye’nin Irak’taki politikalarında kolaylaştırıcı rol oynayabilir.