Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org.tr
18 Ocak’ta yeni kurulan hükümete karşı yapılan eylemler devam etmiştir. Bin Ali iktidarının devrilmesinin ardından Cumhurbaşkanı olan eski Meclis Sözcüsü Fouad Mebazaa’nın oluşturduğu geçici hükümette Bin Ali kabinesinden isimlerin olması tepki ile karşılanmıştır. Daha öncede Başbakanlık makamında bulunan Muhammed Gannuşi tekrar Başbakan olmuş, Dışişleri, İçişleri, Savunma ve Maliye Bakanlıkları Bin Ali kabinesinde görev yapmış isimlerde kalmıştır. Ayrıca üç muhalefet partisinden isimler ise zayıf bakanlıklara atanmıştır. Bu durum milli birlik hükümeti sözü veren yeni Mebazaa ve Gannuşi’ye karşı duyulan şüpheleri arttırmıştır. Öte yandan geçici hükümetin Başbakanı Muhammed Gannuşi, yurtdışında bulunan Nadha ve Cumhuriyet Kongresi liderlerinin ve üyelerinin ülkeye dönmemelerini ve haklarında yasal düzenleme yapılıncaya kadar beklemelerini istemiştir. Ancak yurtdışındaki sürgün isimlerin dönüşüne dair net bir tarihin verilmemesi ve sadece dönmemeleri yönündeki açıklama siyasi bir taktik olarak algılanmıştır. Tüm bu nedenlerden dolayı Başbakan Muhammed Gannuşi ve kurduğu geçici hükümet henüz meşruiyet sınavını geçememiş ve Tunus’ta başlayan eylem dalgasını sakinleştirememiştir. Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin önümüzdeki altı ay içinde yapılacağını açıklayan Gannuşi geçici milli birlik hükümetinde görev alan, Bin Ali’nin siyasi müttefikleri olmakla suçlanan ve Bin Ali iktidarın da görev almış isimleri korumuş ve bu isimleri ihtiyaç duyulan “temiz eller” olarak tanımlamıştır. Bu durum ise halktan tepki çekmektedir.
Bin Ali iktidarı döneminde iç politikada muhaliflerini sert bir şekilde bastırsa da, kendisine karşı duyulan hoşnutsuzluğu bu güne kadar bir kontrol mekanizması gibi kullanmayı başarabilmiştir. Dönem dönem yaşanan protestolar, bugün yaşananların habercisi olmaktan uzak olmuşlardır. Bin Ali’nin 23 yıllık iktidarının arkasında temel olarak uygulanan dış politika, ekonomik politikalar ve iç politikadaki dengeler yatmaktadır. Bin Ali iktidarı döneminde Tunus ekonomisi istikrarlı ama kısıtlı bir büyüme göstermiştir. Ekonomik politikaların yansıra uygulanan dış politika da bu dengeler bakımından önemlidir. Bin Ali döneminde Tunus dış politikası ılımlı ve bölgesel güç olma iddiası taşımayan bir nitelik göstermiştir. Bin Ali’nin uyguladığı dış politika Avrupa devletleri ve ABD ile geliştirilen iyi ilişkiler ve Arap dünyası ile daha fazla işbirliğine dayanan hassas dengeler üzerinde duran bir “denge politikasından” oluşmaktaydı. En büyük ticari ortağı olan Fransa ise Bin Ali’nin 23 yıllık iktidarında önemli bir rol oynamıştır. Bölgesel anlamda Arap Mağrip Birliği ve Afrika Birliği’ne katkılarda bulunmuş, bu birliklere başkanlık yapmış Bin Ali, iktidarı boyunca Avrupa ve Afrika arasında özellikle ekonomik anlamda işbirliğinin arttırılması için politikalar yürütmüştür. Dış politikada takındığı bu tavırlar nedeniyle Bin Ali’nin iç politikada izlediği otoriter tavır göz ardı edilmiş, uluslararası anlamda bir muhalefet ile karşılaşmamıştır. Son faktör ise iç politik dengelerin bugüne kadar Bin Ali aleyhine dönmemiş olmasıdır. Bu güne kadar yaşanan protestolarda ya da muhalif hareketlerde tüm önemli kurumlar Bin Ali idaresinde kalmış ve muhalefet böylece bastırılmıştır. Ancak son yaşanan olaylarda halk arasında taban bulan muhalefetin devletin kurumlarında da taraftar kazandığı tespitinde bulunmak önemlidir.
1956 yılından itibaren neredeyse kesintisiz bir şekilde otoriter bir rejimle – tek parti-tek lider- yönetilen Tunus kısa bir süre için olsa da – 1987-1990 tarihleri arası- görece serbest bir iç siyasi dönem yaşamış, bu deneyim muhalif hareketlerin varlığı açısından önemli bir psikolojik etken olmuştur. Ancak Bin Ali’nin iktidarının sona ermesi ile sonuçlanan halk ayaklanmasında bu muhalefetin etkin rol oynadığını söylemek doğru olmaz. Ancak bundan sonraki süreçte muhalefetin yolunun açılacağı yönündeki öngörüler bu bağlamda önem taşımaktadır.
Ayaklanmanın çıktığı andan bugüne kadar geçen zaman içerisinde ekonomik gerekçeler ön plana çıkarılmıştır. Ancak Tunus’ta yaşananları açıklamak için ekonomik göstergeleri kullanmak yeterli olmamaktadır. Üniversite mezunu Tunuslu Muhammed Buazizi’nin işsizliği, pazarda güvenlik güçlerinin tezgahına el koyması, hiçbir yetkili ile görüşememesi ve çaresizliğini kendini yakarak göstermesi kitleleri harekete geçirmiştir. Ancak Tunus’ta yaşananlar bu trajik olayın ardına saklı pek çok parametrede toplanmaktadır. Öncelikle Bin Ali tarafından uygulanan ekonomik ve dış politikanın son zamanlarda fazla bir değişikliğe uğramadığı tespitini yapmak gerekmektedir. Fransa’nın son ana desteğini geri çekmemesi bunun bir göstergesidir. Ancak iç politik dengeler açısından Tunus Genelkurmay Başkanı General Raşid Ammar’ın son olaylarda takındığı tavır önemlidir. General Raşid Ammar halk ayaklanmasında silahsız vatandaşlara ateş açmayı reddetmiş ve bu hareketi ile Bin Ali iktidarı arkasındaki ordu desteğini fiilen geri çekmiştir. Tunus’daki gelişmelerde bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus bu destektir. Bu desteğin Tunus’un ilerleyen günlerde yeniden şekillenecek politik hayatında bir askeri varlığa dönüşüp dönüşmeyeceği ise şimdilik cevabı bilinmeyen bir sorudur.
Öte yandan Wikileaks sızıntılarının da halk ayaklanmasında etkin bir rol oynadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Wikileaks sızıntılarında ortaya çıkan Haziran 2008 ve Temmuz 2009 tarihli diplomatik yazışmalarda Bin Ali ve eşinin ailesinin Tunus’ta mafya benzeri bir yapılanma oluşturdukları ve Tunus’taki sistemin “yozlaşma” içerisinde olduğu belirtilmiştir. Özellikle Bin Ali’nin eşi ve ailesinin ekonomik bağlantıları ve kazançlarının halk arasında büyük bir öfkeye neden olduğu, yozlaşmanın herkes tarafından bilindiği ancak çözülemediğini yazmıştır. 23 Haziran 2008 ve 17 Temmuz 2009 tarihli belgelerde ise Fransa ve İtalya’nın insan hakları ve demokrasi bağlamında Tunus’taki hükümete gereken baskıları yapmadığı, ABD, İngiltere ve Almanya’nın bu bağlamda politik baskı oluşturulması noktasında hemfikir oldukları belirtilmiştir. Bu belgeler Tunus’ta yankı uyandırmış ve halk ayaklanmasının şiddetlenmesine neden olmuştur. Öte yandan Tunus’taki yolsuzluk, yozlaşma, demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusunun dünya kamuoyunca duyulması, bu belgelerde ABD, İngiltere ve Almanya’nın Tunus’ta değişimden yana oldukları yönündeki ifadelerin varlığı ve bu ifadelerin Tunuslularca değişim yönünde önemli bir destek olarak algılanması halk ayaklanmalarının başarılı olmasında etkili olmuştur.
Tunus’ta başlayan olaylar bölgesel anlamda büyük yankılar uyandırmıştır. Cezayir, Ürdün ve Mısır’da eylemler artarak devam etmekte, Tunuslu Muhammed Buazizi gibi kendini ateşe atan insan sayısı her gün artmaktadır. Ayrıca Sudanlı muhalif İslamcı Hasan El-Turabi, AFP ile yaptığı röportajda Tunus halkı gibi Sudan halkının da ayaklanması ve hükümeti devirmesi gerektiğini söylemiştir. Görüldüğü üzere Tunus halkının Bin Ali iktidarını devirmesindeki başarısı, bölgesel bir ilham haline gelmiş, benzer eylem tarzları bölgeye yayılmasına ve benzer eylemlerin başlamasına neden olmuştur. Bu noktada en çok tartışılan nokta ise bölge ülkelerinde, Tunus’ta yaşanan değişimin benzerlerinin yaşanıp yaşanmayacağıdır. Yani Cezayir, Ürdün, Mısır ve Sudan’da başlayan ayaklanmaların ve eylemlerin Tunus’taki gibi mevcut iktidarların devrilmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağıdır. Bu bağlamda tartışmalar başlamış ve bölgesel hareketlilik tartışmalara yansımıştır. Tunus’ta yaşananların, sürecin ve ardındaki faktörlerin incelenmesi bu bakımdan önem arz etmektedir.
Tunus’ta halk ayaklanmasının Bin Ali iktidarını devirebilmesinin ardında yatan en önemli faktörlerin iç politikadaki ve dış politikadaki dengenin değişmesi olduğu unutulmamalıdır. Eylemlerde Tunus ordusunun takındığı tavır, Bin Ali’nin verdiği emre itaat etmemeleri Tunusluların eylemlerine devam edebilmelerini sağladığı gibi, devletin önemli kurumlarından birinin desteğini aldıklarını düşünmelerinde neden olmuştur. Genelkurmay Başkanı General Raşid Ammar’ın süreçteki etkinliği küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Hatta bu bağlamda Tunus siyasi hayatında önümüzdeki günlerde nasıl bir rol oynayacağı da bu bağlamda önem arz etmektedir. İç politik dengelerdeki bu değişimin yanı sıra Wikileaks belgelerine yansıyan durumda ayrıca değerlendirilmelidir. Sızıntılarda Tunus’taki durumdan açıkça rahatsız oldukları ifade edilen Almanya, İngiltere ve ABD’nin ortak bir şekilde baskı yapmaları gerektiği ve bu konuda da uzlaştıkları belirtilmiş, bu durum da Bin Ali iktidarını deviren halk ayaklanmasının başarıya ulaşmasında etkin rol oynamıştır. Bu durumun General Raşid Ammar’ın aldığı kararda etkili olduğu bile düşünülebilir. Sonuç itibari ile iç ve dış politikada halk ayaklanması kendisine kuvvetli destekler sağlamıştır. Cezayir, Ürdün, Mısır ve Sudan’da yaşananların ise bu bağlamda değerlendirilmeleri sağlıklı olacaktır. Bölge ülkelerinde yaşanan eylemlerin varlığı, onların başarı olasılıkları ile birlikte değerlendirilmelidir. Tunus örneği üzerinden incelenecek olunursa, Cezayir, Ürdün, Mısır ve Sudan gibi ülkelerde halk ayaklanmasının başarıya ulaşabilmesi için, bu ülkelerde iktidarı ayakta tutan dengelerin değişimden yana belirli ölçüde değişmesi ve iç ve dış politikadaki aktörlerden destek alması gerekmektedir.