Suriye’de etnik-mezhepsel grupların genel nüfusa oranına ilişkin kesin bilgiler bulunmamaktadır. Çeşitli kaynaklarda yer alan verilerden yola çıkarak yaklaşık 23 milyonluk Suriye nüfusunun etnik-mezhepsel dağılımına ilişkin rakamların şu şekilde olduğu söylenebilir: U-60 Sünni Arap, -14 arasında Arap Alevi, -12 Hıristiyan, %8-10 civarında Kürtler, %4-5 Dürziler, %4 Türkmenler ve %1 İsmaililer.
– Suriye’de siyaset, tepeden aşağıya doğru şu kurumlar çerçevesinde şekillenmektedir: Devlet Başkanı, Başkan Danışmanları ve Yardımcıları, Askeri–Sivil Güvenlik Birimleri ve İstihbarat, Ulusal İlerici Cephe (Baas Partisi), Meclis ve Hükümet.
– Devlet Başkanı’nın çevresinde danışmanlar, askeri ve sivil güvenlik birimlerinin, istihbarat kuruluşlarının başındaki isimlerden oluşan “yakın çevre” yer almaktadır. Suriye’de ülkeyi esas yöneten grup da devlet başkanı ile beraber yakın çevredir. İç ve dış politikada makro düzeyde önemli kararlar sınırlı sayıdaki bu seçkin grup tarafından alınmaktadır.
– Suriye’yi Mısır ve Tunus’tan farklı kılan en önemli faktör güvenlik birimlerinin yapısıdır. Siyasi yapı kısmında anlatıldığı üzere Suriye’de güvenlik birimleri bir açıdan rejimin kendisi demektir. Sivil ve askeri güvenlik birimlerinin kilit noktalarında Arap Alevilerin bulunuyor olması nedeni ile güvenlik birimleri rejime yönelik başkaldırıyı kendi varlıklarına tehdit olarak algılayacak ve tamamen Esad yönetiminin yanında yer alacaktır.
– Türkiye, Başbakanı Erdoğan’ın açıklamasında ifade ettiği üzere Suriye’deki gelişmelere muhtemelen bundan sonra da doğrudan müdahil olma çabası içinde olacaktır. Ancak Suriye’nin bu müdahil olma çabasına olumlu yaklaşacağı şüphelidir. Zira Türkiye, resmi açıklamalardan anlaşıldığı üzere koşulsuz şekilde Suriye rejiminin yanında yer alamayacaktır. Protestoları güç yoluyla bastırmaya kararlı olan Suriye yönetimi bu süreçte Türkiye’den ziyade İran’a güvenebileceğini düşünecektir. İran ve Suriye rejimi arasında ideolojik yakınlık da bulunmaktadır.
– Suriye’de “devrim yerine reform” ve “barışçıl iktidar devri” senaryolarının yaşanması durumunda Türkiye açısından risklerden ziyade fırsatların ağır basacağı söylenebilir. Kısa süreli istikrarsızlık ortamının atlatılmasının ardından son yıllarda çeşitli alanlarda sürdürülen işbirliği muhtemelen derinleşerek devam edecektir. Meşruiyeti artmış, toplumsal tabanı genişlemiş dolayısıyla istikrarlı bir Suriye ortaya çıkacaktır. Bu da Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtacaktır.
– İç savaş senaryosunda fırsatlardan ziyade riskler ağır basmaktadır. Bu durum her şeyden önce Türkiye’nin sınırlarında yeni bir Irak ile karşı karşıya kalması anlamına gelecektir. Bu da Suriye’nin Türkiye’ye istikrarsızlık ihraç etme riskini beraberinde getirecektir. Son yıllarda gelişen ekonomik ve enerji işbirliği alanları zarar görecektir. Suriye ile eski sorunların yeniden gündeme gelmesi mümkündür. Adana Mutabakatı sonrasında PKK terör örgütüne yönelik sağlanan işbirliği süreci bozulabilir ve örgüt Suriye toprakları içinde yeniden hareket imkanı kazanabilir. Suriyeli Kürtlerin taşıdığı istikrarsızlık potansiyeli, aynen Irak’ta olduğu gibi, Türkiye’nin güvenliğini olumsuz etkileyebilir.