Selen Tonkuş, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
Irak’ta 2011’in sonlarından itibaren Başbakan Maliki’nin öncülüğünde başlatılan ve 2003 Amerikan işgali sonrası yerleştirilen tüm taşları yerinden oynatarak yeni bir Irak doğurmakta olan sancılı süreç devam ediyor. Siyasi bunalımın başlangıcından birkaç ay sonra Irak’ın istikrarı açısından hayati öneme sahip komşusu Suriye’de patlak veren kriz ise bu sürece etki eden dış faktörler arasındaki yerini git gide ön saflara taşıyor. Bu tabloda Irak’taki krizde de kilit rolü oynayan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ise Suriye’deki durumun Irak için taşıdığı riskleri kendisi için fırsata dönüştürme çabasıyla dikkat çekiyor.
Mart 2011’den beri Irak’ta Suriye olaylarına verilen tepkiye bakıldığında Irak’ın bir bütün olarak Ortadoğu’daki değişim dalgalarına olumlu yaklaştığı fakat dalgalar Suriye’ye eriştiğinde Irak’ta farklı grupların çıkarları, Esad sonrası Suriye’ye ilişkin tehdit algılamaları ve üzerilerindeki dış güç etkileri nedeniyle farklı tepkiler verdikleri görüldü. İktidardaki grup olan Şiiler Şam’daki Alevi hükümet yanlısı tutum sergilerken, Irak’taki siyasi krizde Şiilerin hedefi olan Sünniler Suriye’nin Sünni muhalefetinin yanında yer aldı. Kürtlerin ilk tepkisi ise herhangi bir muhalif gruba destek vermeksizin değişim yanlısı bir duruş sergilemek oldu.
Bu tabloya bakıldığında Iraklı grupların Suriye olaylarına tepkilerini Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi sonrasında belirginleşen hem Irak hem de bölge bazında oynanan Şii ve Sünni bloklar arasındaki jeopolitik rekabet çerçevesinde verdiği görülüyor. Dolayısıyla Suriye krizinin Irak’a görünen ilk etkisi Irak içinde zaten var olan etnik ve mezhepsel ayrılığı körüklemesi olarak ortaya çıkıyor.
Bağdat Hükümeti’nin Suriye’ye ilişkin politikasında İran etkisinin yanısıra değişime sıcak bakmamasına neden olan ciddi tehdit algılamaları var. Bunlardan ilki Esad sonrası Suriye’de yaşanacak çok boyutlu kaosun Irak’a sıçraması korkusu. Şam’da radikal Sünni bir yönetimin iş başına gelmesinin Irak’ta terörist eylemleri yeniden harekete geçireceğinden endişe ediliyor. Zira bölgedeki en önemli radikal Sünni terör unsurlar Irak-Suriye sınırında bulunuyor. Esad rejimi 2003 sonrası dönemde direnişçi grupları desteklediği ve Irak’taki terörist eylemleri sponsor ettiği gerekçesiyle Irak hükümetleri ve Amerika’nın yoğun eleştirilerine maruz kalmıştı. Son birkaç yılda Irak’ın devlet konsolidasyonu süreci derinleştikçe bu grupların etkisi azaldı fakat yok edilemedi. Şam’da radikal Sünni bir rejim ayrıca Maliki hükümeti tarafından kendine yönelik bir yaşamsal tehdit olarak da yorumlanıyor. Bağdat’ın diğer bir Esad sonrası Suriye senaryosunu da Suriye’de etnik ve mezhepsel çizgilerde gerçekleşecek bir de facto parçalanma oluşturuyor. Bağdat parçalanmış Suriye’nin Irak’taki siyasi krizin varabileceği noktalardan biri olan parçalanma riskinin önünü açacağından korkuyor. Dolayısıyla Amerika ve bölgedeki müttefiklerinin tüm baskılarına rağmen Bağdat başından beri Esad’a uygulanması istenen yaptırımlar, askeri müdahale, muhalefeti silahlandırmak veya güvenli bölgeler oluşturulması gibi her tür dış müdahaleye karşı bir tavır sergiliyor.
Suriye’de nispeten küçük çaplı gösteriler ve onların giderek artan şiddet kullanımı ile bastırılması ile devam eden süreçte Bağdat Hükümeti’nin tavrı değişmezken, IKBY ilk aşamadaki eylemsizliğini bozarak önce Suriye’deki Kürt muhalefete destek vermeye başladı, 2012’nin başından itibaren ise Kürt Ulusal Konseyi (KUK) ve Suriye Ulusal Konseyi (SUK) arasında işbirliği oluşturulması için adımlar attı.
IKBY’nin ilk etapta Suriye’deki olaylara müdahil olmak istemeyişinin altında KDP ve KYB’nin Suriye’deki köklü ilişkilerdi yatıyor. Her iki parti de Şam’da kuruldukları 1975 yılından bu yana hem parti şubeleri hem de uzantıları niteliğindeki partiler vasıtasıyla Suriye’de belli bir etkinliğe sahiplerdi. Özellikle 2005 anayasasıyla kendilerine ayrılan bütçeden bu partilere mali yardımlar yapmış, ve tüm bu ilişkiler Esad rejiminin herhangi bir müdahalesiyle karşılaşmamıştı. Yani Esad rejimi ve Irak Kürtleri arasında bir nevi sessiz bir anlaşma vardı. Bu nedenle Suriyeli Kürt lider Meşal Temmo’nun öldürülmesinden sonra dahi Mesut Barzani ve Celal Talabani Suriye Kürtlerine, olup bitenden uzak durmalarını salık verdi. Ancak Temmo suikastı, bir şekilde Kürtleri aktif olarak sahneye çekmeye başladıkça KBY de duruşunu değiştirdi. Suriye’deki kadrolarının Irak Kürtlerinin sürece müdahil olmamaları yönündeki çağrısına rağmen KBY’nin Suriyeli Kürt muhalefete aktif destek verme kararının arkasında yatan neden PKK’nın Suriye’deki siyasi kolu PYD’nin, KDP ve KYB’nin uzantısı olan düzen partilerine karşı olan, çoğunlukla gençlerden oluşan SUK’a katılmayı reddeden Suriye Kürt muhalefeti üzerindeki artan etkinliğiydi. Böylece KBY bir taşla iki kuş vurmaya soyunarak hem Suriye Kürt ulusal hareketini şekillendirmek, hem de PYD’nin etkinliğini azaltarak Türkiye’nin gözündeki konumunu güçlendirmek amacıyla Kürt muhalefete aktif destek vermeye başladı. Bu açık destek Şubat 2012’de PYD dışında tüm Suriye Kürtlerini bir araya getirerek SUK’u destekleyecek birleşmiş bir yapı oluşturmaya çalışan KBY Başkanı Mesud Barzani’nin kişisel inisiyatifi şeklinde ilerledi.
Irak Kürtlerinin rejim değişikliğine sıcak bakmasının altında yatan bir diğer neden de IKBY’ye göre Suriye rejiminin düşmesi halinde İran’ın enerjisinin daha büyük bir kısmını Irak ve IKBY’de üzerinde harcayacak ve Kürtlerin işbirliğine daha çok ihtiyaç duyacak olması. Ayrıca KBY’ye göre İran’ın Suriye’de de pozisyonunu korumaya çalışacağı için Suriye’deki Kürtlerin Alevilerle işbirliği yapmasını isteyecek olması da olası. Dolayısıyla IKBY hem Irak hem de Suriye Kürtlerinin Esad sonrası dönemde daha çok siyasi rol oynayabilecekleri, İran’a karşı pazarlık güçlerinin artacağını hesaplıyor. Bunlara rağmen Iraklı Kürtler de Suriye’de radikal Sünni bir iktidarın kendi bölgelerinde siyasal İslam’ın gücünü artıracağından endişe ediyorlar. Ayrıca Şam’da bu tür bir yönetimin varlığı Irak’ta Kürtlerin Sünniler ile yaşadığı ihtilaflarına ilişkin çıkarlarını da tehlikeye atabilir.
Tüm bu değerlendirmeler Suriye Ulusal Güvenlik Binasına düzenlenen bombalı saldırıyla Esad’ın iç halkasından kayıpların yaşandığı 18 Temmuz sonrasında Esad için sonun başlangıcı olarak nitelendirilen döneme girilmesiyle daha ileri bir boyuta taşındı. Suriye krizinin Irak’a etkileri daha doğrudan olarak kendini gösterdi. 23 Temmuz günü Irak’ın çeşitli yerlerinde yaşanan şiddet olayları, Irak’ın Maliki’nin kendi güvenliğini sağlama konusunda sıkıntı olmadığını sık sık dile getirdiği bir dönemde hem güvenlik açmazını hem de yönetimsel gücünün azaldığı, bunun karşılığında da saldırıları üstlenen El Kaide ve ilintili örgütlerin gücünün yeniden artmaya başladığını gözler önüne serdi. Iraklı yetkililer Sünni radikal örgütlerin Suriye’de bir takım kazanımlar elde etmeleri halinde Irak’ta eylemlerini daha da artırmalarını bekliyorlar. Ayrıca son aylarda Maliki’nin Sünnilere yönelik tutumu düşünüldüğünde Maliki’yi hedef almış olma ihtimali de Şii Başbakanın Esad sonrası Suriye’den duyduğu endişeyi tırmandırdı. Aynı gün hükümet Irak Parlamentosu’nda Kürdistan Listesi’nin Beşar Esad’ı yönetimi bırakmaya çağırmayı reddetmesine ilişkin eleştirilerine maruz kaldı. Hükümetin karşılaştığı bir diğer eleştiri de sınır kapılarından Suriyeli mültecilerin Irak’a girişini yasaklaması. Öte yandan hükümet Suriye’de sona yaklaşıldığını kabul ettiğinin bir göstergesi olarak Suriye’de yaşayan Iraklılara ülkeye geri dönüş çağrısı yaptı. Suriye’de özellikle 2003 sonrası göç eden yaklaşık bir milyon Iraklı mülteci bulunuyor. 18 Temmuz’dan bu yana on binden fazla Iraklının ülkelerine geri döndüğü biliniyor. (1) Dolayısıyla Suriye’deki krizin geldiği son noktanın Irak için bilançosu güvenlik durumunun kötüleşmesi, siyasi ayrılığın körüklemesinin yanında 680 km’lik Suriye-Irak sınırının güvenliğinin sağlaması ihtiyacı ve mülteci sorunu olarak ortaya çıkıyor.
18 Temmuz sonrası süreçte IKBY ve Bağdat’ın tutumlarındaki ayrılık da giderek artıyor. 11 Temmuz’da PYD ve KUK’i Erbil Anlaşması ile bir araya getiren Barzani 22 Temmuz’da El Cezire’ye verdiği röportajında bölgesel yönetim sınırları içerisinde Suriye güvenlik güçlerinin geri çekilmesi durumunda, “güvenlik boşluğunu” doldurmak amaçlı Suriyeli Kürtlere askeri eğitim verildiğini kabul etti. (2) Barzani’nin son hamleleri krizin başından beri her türlü dış müdahaleye karşı olduğunu belirten ve Esad’ın muhalefetle baş etmekte yaşadığı güçlükten büyük endişe duyan Bağdat’ı tamamen karşısına almasına neden oldu. 27 Temmuz günü Irak ordusunun Suriye sınırındaki tartışmalı bölge statüsündeki Pişhabur sınır kapısının bulunduğu bölgeye iki tugay konuşlandırma girişiminin peşmerge tarafından engellenmesi Bağdat-IKBY arasındaki gergin ilişkilere Suriye krizi üzerinden ilk doğrudan etkinin yansımasına neden oldu.
IKBY bir süredir bölgesel denklemi iyi okuyarak hem Irak içinde hem de bölgede başarılı bir denge politikası sürdürüyordu. Bölgenin iki lideri kendi bölgelerini yönetme araçları olan stratejik anlaşmayı bir nevi hem Irak genelindeki Kürt siyasetine hem bölgesel siyasete uyguluyor, Barzani Türkiye, Talabani ise İran ayağını yürütüyordu. Suriye meselesinde Barzani’nin krizi fırsata çevirip tüm Kürtlerin temsilcisi olma yönündeki onlarca yıllık hayali yolunda attığı tek taraflı adımlar, IKBY’nin geleceği için önemli riskler taşıyor. Öncelikle Türkiye ile işbirliği içinde Esad’a karşı giriştiği ittifakla İran’ın faktörünü riske atan Barzani, şimdi ise PYD ile temaslarıyla, Türkiye’nin kendisiyle birlikte yürüttüğü Suriye politikasıyla ilgili soru işaretlerine neden oluyor. Bu esnada Barzani’nin hem Bağdat hem de Sünni Araplarla ile uzlaşma gerekliliğini gözden kaçırması söz konusu olursa dengeleyici unsur olan Talabani sonrası dönemde IKBY’nin hem Irak içinde hem de bölgedeki konumu anlamında bugüne dek elde ettiği kazanımlarını kaybetmesi söz konusu olabilir.
Sonuç olarak Suriye krizinin etkileri Irak’a mevcut siyasi kriz üzerinden yansıdığı ve ülkedeki siyasi aktörlerin davranışları üzerinden şekillendiği görülüyor. Krizin şu ana kadar en belirgin etkisi ise yeni Irak’ın şekillendiği çizgileri açıkça ortaya koyması oldu. Son dönemde yaşanan hızlı gelişmeler ise krizin gittikçe tehlikeli hale gelen yansımalarının Irak’taki siyasi aktörler tarafından yeniden düşünülmesini, özellikle Bağdat-Erbil hattından ilerleyen siyasi krizin çözümlenmesi konusunda adımlar atılmasını zorunlu hale getiriyor.
(1)http://www.ibtimes.com/articles/367226/20120726/syria-iraq-refugee-un-conflict-unhcr-civil.htm
(2)http://www.aljazeera.com/indepth/features/2012/07/201272393251722498.html