Gül ATMACA, Ortadoğu Araştırmacısı, atmaca.gul@gmail.com
İran’daki nükleer bilimcilere ve nükleer tesislere yönelik saldırıları, Hollywood yapımı “casusluk filmi” gibi izler gibi izliyoruz ama öyle olaylar var ki, kurgu olsa “abartılmış” derdik. Batı'nın İran ile savaşı suikastlar ve ambargolarla çoktan başlattığı malum. Son olarak, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri İran’a petrol ambargosu uygulama konusunda anlaştı. Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan bu karar, İran için çok ağır faturalar demek çünkü ana gelir kaynağı petrol olan ülke, böylelikle iyi müşterilerini kaybetmiş olacak. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın karara tepkisi, “Bu tarihte bir ulusa yönelik en büyük ekonomik saldırıdır” oldu.
Batı'nın ambargoları, İran’a yansımaları ve İran’ın bunlara tepkisini daha çok işleyeceğimiz kesin. Şimdilik bunu bir kenara bırakıp, film platosunu aratmayan İran’a ve nükleer bilimcilere yönelik suikastlara yakın plandan bakalım.
İran’da sadece son iki yılda dört nükleer bilimce suikasta uğradı. Son olarak 11 Ocak’ta nükleer bilimci Mustafa Ahmedi Ruşen (32) öldürüldü. Kasım 2011’de Tahran’a yakın bir tesiste, Aralık 2011’de Yezd’deki tesislerde patlamalar oldu ve toplam 24 kişi öldü. Suikastlarda genellikle aynı yöntem kullanılıyor. Nükleer bilimcilerin araçlarına motosikletli kişiler yanaşarak manyetik bombaları monte ediyor ve hızla uzaklaşıyorlar. İran, olanlardan ABD, İngiliz ve İsrail gizli servislerini sorumlu tutuyor. Hatta İran Devlet Televizyonu, Ruşen’in CIA tarafından öldürüldüğüne dair kanıt olduğunu ileri sürdü. Saldırının gerçekleştiği günlerde Latin Amerika turunda olan Ahmedinejad ise, “Haddini bilmezlerin ve Siyonist unsurların kirli elleri bilim ve akademik hayatı genç bir entelektüel ve bilim adamının zarif varlığından mahrum bıraktı” diyerek İsrail’i hedef gösterdi.
ABD iddiaları hemen reddetti ve saldırıyı kınadığını bildirdi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “ABD’nin İran’daki herhangi bir şiddet olayına karışmadığını” söyledi. İsrail cephesinde ise durum farklıydı. İsrail basınına yansıyan ve dünya medyasında da yankı bulan habere göre İsrail ordu sözcüsü Tuğgeneral Yoav Mordehay, bir sosyal paylaşım sitesinin duvarına “İranlı bilim adamını öldürerek kimin intikam aldığını bilmiyorum ama şu bir gerçek ki bir damla bile gözyaşı dökmedim” diye yazdı.
İngiliz The Sunday Times gazetesi* ise, ismini vermediği İsrailli bir yetkilinin ifadelerine dayandırdığı haberinde, Ruşen'e yönelik suikast ile ilgili önemli iddialara yer verdi. Haberde, İsrail gizli servisi MOSSAD'ın, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinde yönetici olarak çalışan Ruşen'i nasıl öldürdüğü adım adım anlatıldı. Habere göre suikast için aylarca hazırlık yapıldı. Ruşen'in evinin çevresi ve eve 500 metre mesafedeki İran istihbarat örgütü binası başta olmak üzere kritik noktalar MOSSAD ajanları tarafından aylarca gözetlendi. Evin yakınına ajanlar tarafından bir kontrol noktası kuruldu.
11 Ocak sabahı saat 08:00 sıralarında Ruşen'in, şoförünün kullandığı araçla görevli olduğu Natanz zenginleştirme tesisine doğru yola çıkmasının ardından motosikletli bir MOSSAD ajanı 08:20 sıralarında araca yanaşarak bombayı araca monte etti. Dokuz saniye içerisinde meydana gelen patlama sonucunda Ruşen ve şoförü hayatını kaybetti. Gazeteye bu bilgiyi verdiği iddia edilen İsrailli yetkilinin, “Hata yapma şansınız yok. Yapılacak bir hata sadece o ajanın hayatını tehlikeye atmaz, aynı zamanda uluslararası bir skandala neden olabilir” şeklindeki ifadesine de haberde yer verildi.
Bu arada, ABD merkezli Foreign Policy dergisinin ortaya attığı ve CIA yetkilisi kılığına giren MOSSAD ajanlarının İran’a karşı saldırılar düzenlemek için Pakistanlı teröristleri tuttuğu haberlerine ise İsrail’den yalanlama geldi. Dergi, daha önce de ABD istihbaratına ait notları kaynak göstererek MOSSAD ajanlarının 2007-2008 yılları arasında ABD pasaportları ve Amerikan dolarları kullanarak CIA ajanı kılığında Pakistan’da bulunan Sünni örgüt Cundullah’tan militan kiraladığını öne sürmüştü.
Halkın Mücahitleri ile işbirliği iddiası
Bir başka çarpıcı iddia ise Fransız Le Figaro* gazetesinden. Buna göre MOSSAD, İran’daki operasyonlar için İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri ile işbirliği yaptı. Suikast konusunu işleyen “The Perfect Kill/ Mükemmel Ölüm” adlı bir kitap yazan eski CIA ajanı Robert Baer, İsrail’in Halkın Mücahitleri ile işbirliği yapmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söylüyor. Ona göre aydınlıkta araca yanaşıp bir şeyi monte edip, sonrada çekip gidebilmek için içeriden insanlara ihtiyaç var. Bir başka deyişle, “operasyonu tamamlamak için ancak Halkın Mücahitleri’nin sağlayabileceği türden geniş bir ağ lazım”.
Yukarıdakiler iddia olma özelliğini koruyor ama İsrail’in “düşmanları” suikastlarla yok etmeyi bir güvenlik yöntemi haline getirdiğini söylemek yanlış olmaz. Yahudi soykırımından sorumlu bazı Alman generaller, aralarında Hamas’ın kurucusu Şeyh Yasin, üst düzey görevlisi Mahmud el-Mabhu’nun olduğu bazı Filistinliler bugüne kadar suikastların ana hedefleri oldular.
İran’daki suikastlara dönersek Washington’daki Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü Başkanı David Albright, suikastların asıl amacının klasik bir terör yöntemi olarak insanlarda “devletiniz sizi koruyamıyor” duygusu yaratmak olduğunu söylüyor. Böylelikle, mühendislik okuyan ya da bilim insanı olmak isteyip te nükleer alanda çalışmak isteyen adayların da gözü korkmuş oluyor.
İran’da Mart ayında yani çok yakında milletvekili seçimleri var. ABD’de ise Kasım ayında yapılacak seçimin rüzgârları çoktan esmeye başladı. Her iki tarafta, adayların tribünlere oynaması uzlaşmayı daha da imkansız kılıyor. Özellikle Muhafazakâr adaylar diğer ülkeyi “şeytan” ilan etmek için yarışıyorlar. ABD’de seçimde, Cumhuriyetçi adaylar, El Kaide lideri Usame bin Ladin’in öldürüldüğü ve Amerikan askerinin Irak’tan çekildiği için Obama’yı sıkıştıracak yeni ve güçlü bir konu olarak İran’ı seçmiş görünüyorlar. Cumhuriyetçi adayların İran ile ilgili “dâhiyane” önerileri ise insanı hayrete düşürüyor.
Cumhuriyetçi adaylardan Temsilciler Meclisi eski sözcüsü Newt Gingrich, geçen yıl Kasım ayında, CBS televizyonuna, İran’ın nükleer programını durdurmanın bir yolunun “İranlı bilim adamlarına yönelik suikastlar düzenlemek olduğunu” ifade edip, bu fikri ortaya atan ilk Cumhuriyetçi aday olmuştu. Cumhuriyetçi adayların önerileri arasında İran’a askeri müdahalede bulunmak, “soğuk savaş”a girmek ve daha nicesi var.
Washington merkezli bir başka enstitü olan Yakın Doğu Politikaları için İran Güvenlik Girişimi’nin Müdürü Patrick Clawson’a göre ABD ve İsrail açısından İran’a yönelik üstü kapalı bir mücadele, hava saldırısı düzenlemekten daha iyi. Clawson şu iddiada bulunuyor: “Yapabiliyorsan sabotaj ve suikastlardır bunun yolu. Böylelikle rejimin daha da güçlenmesine yol açacak bir ulusal tepki de doğmaz. Üstelik, İran nükleer silah geliştirmenin bedelinin ne kadar yüksek olacağını da anlamış olur.”
Clawson’un Doğu'ya yukarıdan bakan bu yorumu doğru çıkmayabilir. Çinli filozof Konfüçyüs (MÖ 551-MÖ 479) şiir kitabında, “Kardeşler duvarlar içinde birbirleriyle savaşabilirler ama dışarıda düşmana karşı birleşirler…”der. İran halkı, giderek artan ekonomik sıkıntılarla mücadele ediyor olsa da, içeride muhafazakârlarla reformcular kavga ediyor olsa da, siyasi baskılar boğucu hale gelse de, dışarıdan bir tehdit olduğunda buna karşı hep birlikte durmayı iyi bilir.
*Le Figaro, “İran'a Karşı Kutsal İttifak”, 12 Ocak 2012
*The Sunday Times, “Israel’s Covert War”, 15 January, 2012