Arama Yapın

Aramak istediğiniz kelimeyi yazın

Koordinatörlükler

İran – İsrail Geriliminde Hizbullah’ın Konumu

İran ile İsrail arasında uzun süredir dolaylı biçimde devam eden gerilim, son gelişmelerin etkisiyle doğrudan çatışmaya dönüşmüştür. İran’ın Arap ülkelerine yayılmış vekil unsurları 2025 yılının ilk yarısında çeşitli sebeplerle etkilerini kaybetmiştir ancak varlıklarını devam ettiriyor olmaları çatışma hâlinin yayılımını ya da odağını değiştirebilecek bir etken olarak kabul edilmektedir. Bu unsurlar arasında özellikle Hizbullah’ın konumu veya muhtemel tepkileri merak konusudur.

Çatışma hâlinin ilk günlerinde, Hizbullah kanadından yapılan resmî ve gayri resmî açıklamalarda, İran’ın kendisini koruyabilecek kapasiteye sahip olduğu bu gerekçeyle müdahaleye gerek olmadığı ancak Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çatışmaya katılması hâlinde Hizbullah’ın da sürece müdahil olacağı ifade edilmiştir. Şimdiye kadar da bu pozisyonun büyük oranda korunduğu görülmüştür. Hizbullah kanadından yapılan bu yöndeki açıklamaların Lübnan kamuoyunda uluslararası diplomatik meselelerin yalnızca cumhurbaşkanının liderliğinde ele alınması gerektiğine dair baskıların yoğunlaştığı bir dönemde geldiği hatırlanmalıdır. Bir başka tabirle Lübnan’ın savaşa girmesi Hizbullah’ın değil cumhurbaşkanının kararı olmalıdır. Hizbullah’ın kestirilemez tutumundan dolayı önümüzdeki süreç; uzun bir kriz döneminin ardından cumhurbaşkanının seçildiği, başbakanın faaliyetlere başladığı, kabinenin kurulduğu, uzun süredir beklenen reformların ilk adımlarının atılmaya başlandığı bir dönemi yaşayan Lübnan açısından kırılganlık riskini taşımaktadır.

Lübnan’da Savaş ve Barışa Kim Karar Verecek?

Lübnan’da 30 Ekim 2022 tarihinden beri boş olan cumhurbaşkanlığı koltuğuna, 9 Ocak 2025 tarihinde mecliste gerçekleştirilen 13. oturum neticesinde eski General Joseph Avn oturmuştu. Avn’ın bu göreve gelmesi iç ve dış aktörler arasında uzun süren mutabakatlar silsilesi neticesinde gerçeklemişti. Kamuoyuna ilan edilen ittifakların yanında medyaya doğrudan yansımayan bazı örtülü pazarlıkların olduğu da söylenmekteydi. Bunlardan birisi de Hizbullah’ın siyaset sahnesinin dışına çıkarılmasıydı. Nitekim Avn’ın göreve gelir gelmez yaptığı ilk hitabında dolaylı yollardan bu hususu vurguladığı görüldü.

Cumhurbaşkanı Avn’ın yanında kısa süre sonra başbakanlık görevine başlayan eski Uluslararası Adalet Divanı başkanı Nevvaf Selam’ın da aynı vurgularla ön plana çıktığı görülmektedir. İkili genel manada silah tekelinin Lübnan devletine ait olduğunu vurgulamaktadır. Öte yandan bir diğer beyan ya da vaat ise savaş ve barış hâlinin Lübnan devletinin tekelinde olduğuna ilişkindi.

Söz konusu beyanlar, inşa edilmek istenen yeni Lübnan düzenine giden süreçte, Hizbullah’ın etkisizleştirilmesinin bir zorunluluk olduğu yönündeki görüşün dolaylı bir ifadesi niteliğindeydi. İran ve İsrail geriliminin ilk günlerinde Hizbullah’ın yapmış olduğu açıklama da şimdilik Hizbullah’ın Lübnan devletinin liderliğinde hareket ettiğini ya da etmek zorunda kaldığını göstermektedir. Esas itibarıyla Hizbullah’ın yeniden toparlanma sürecini tamamlayamaması, yeni Lübnan siyasi düzeni ve Lübnan’da yaşayan yıpranmış Şii toplumu gibi gerekçeler bu açıklamanın bir zaruret olduğunu göstermektedir. Yine de İran açısından bir varoluşsal kriz hâlinde bu tutum değişebilir. Nitekim Hizbullah kanadının kırmızı çizgisi ise ABD’nin İran ve İsrail arasındaki çatışma hâline müdahil olmasıydı.

ABD’nin Çatışmaya Doğrudan Müdahil Olma İhtimali ve Hizbullah

Her ne kadar Hizbullah tarafından bugüne dek söz konusu gerilime doğrudan müdahil olunacağına dair bir açıklama yapılmamış olsa da Lübnan kamuoyunda örgütün önümüzdeki süreçte takınabileceği tutuma ilişkin ciddi tereddütlerin bulunduğu ifade edilmelidir. Nitekim bazı Hizbullah mensuplarının ABD’nin çatışmaya doğrudan müdahil olması hâlinde askerî üslerini hedef alacakları yönündeki beyanları Lübnan açısından endişe vericidir. Bu açıklamaların Lübnan’da yeni cumhurbaşkanının seçilmesinden sonra tesisi amaçlanan egemenlik ilkesine aykırı olduğu tekrar vurgulanmalıdır. Nitekim Lübnanlı siyasi elitler tarafından Hizbullah kanadına yöneltilen eleştiriler büyük oranda bu noktada toplanmaktadır.

Hizbullah’ın her ne kadar siyasi ve askerî olarak zayıfladığı kabul edilse de bu unsurun Lübnan’ın egemenliğine aykırı şekilde Tahran’ın inisiyatifinde varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Siyasi etki açısından bakıldığında şunu vurgulamak gerekir: Lübnan’da geçtiğimiz aylarda cumhurbaşkanının seçilmesi ve akabinde başbakanın tayiniyle birlikte hükûmetin teşekkülü meselesi gündeme gelmişti. Özellikle dış aktörlerin baskısıyla kabinede doğrudan Hizbullah ile ilişkili herhangi bir bakanın olmadığını burada hatırlatmak gerekir. Şii gruba düşen pozisyonlar büyük oranda Nebih Berri’nin Emel grubuna veya Hizbullah ile doğrudan ilişkili olmayan bağımsız isimlere verilmişti. Askerî olarak ise her ne kadar tam anlamıyla başarı sağlanamadıysa da son aylarda özellikle güneyde Lübnan ordusunun yeniden etkin hâle gelmesi yönünde ciddi bir çabanın olduğunu burada vurgulamak gerekir. Zaten bu husus; Lübnan ve İsrail ateşkesiyle ABD’nin Lübnan’a desteğinin temel şartıydı. Hizbullah’ın siyasi ve askerî açıdan eski gücünde olmadığı açıktır.

Muhtemel Gelişmeler

Hizbullah kanadının İran ve İsrail arasında devam eden doğrudan çatışma hâlinin ilk günlerinde yapmış olduğu açıklama Lübnan’daki yeni siyasi düzene duyulan saygının ötesinde bir zaruret hâlinin yansıması olmalıdır. Gerçekten de Hizbullah’ın siyasi ve askerî açıdan güçsüzleştiği bir dönemde bu yönde bir açıklama gelmiştir. Yine de Lübnan kamuoyunda ciddi bir endişe vardır. Zira aynı unsur mensupları tarafından ABD’nin İran ve İsrail çatışmasına doğrudan dâhil olması durumunda çatışmaya girileceği de beyan edilmiştir. Görüldüğü üzere Hizbullah’ın temel hassasiyetinin ABD’nin çatışmaya doğrudan müdahil olup olmayacağı meselesi etrafında şekillendiği anlaşılmaktadır. ABD’nin savaşa katılımının gündemde olduğu mevcut koşullarda, Hizbullah’ın olası bir çatışmaya dâhil olmasının imkân ve muhtemel sonuçlarının kapsamlı biçimde tartışılması gerekmektedir.

ABD, Suudi Arabistan ve Fransa’nın doğrudan etkili olduğu ve bu aktörlerin yeniden tasarlamaya çabaladığı Lübnan’da Hizbullah’ın bu çatışmaya dâhil olmasının maliyeti eskisinden çok daha yüksek olacaktır. Lübnan’da İran’ın etkisinin kırılmasıyla Hizbullah’ın siyasi ve askerî açıdan eski gücünde olmaması bu maliyeti artıran temel gerekçelerdir. Öte yandan; Hizbullah’ın İran ve İsrail çatışmasına dâhil olması Lübnan’da ciddi tepki çekecektir. Lübnan Şii grubunun iktisadi olarak yıpranmış bir durumda olduğu bilinmektedir. Onlarca yıldır ülkeyi savaşa sürükleyen Hizbullah’ın Lübnan halkı nezdinde yeniden meşruiyetini tesis etmesi pek kolay olmayacaktır. İlerleyen günlerde yaşanabilecek gelişmelere bağlı olarak, Hizbullah’ın doğrudan Tahran’ın etkisi altında hareket eden bir unsur olduğu dikkate alındığında İran’ın varoluşsal bir krize sürüklenmesi durumunda Hizbullah’ın doğrudan çatışmaya dâhil olması olasılığı da göz ardı edilmemesi gereken bir senaryo olarak değerlendirilmelidir.

ORSAM  asdasd

Abdullah Musab Şahin

Tüm Yazılarını Gör

Başlıklar

Bu Yazıyı Paylaşın
Yazdır

Benzer Yayınlar