GİRİŞ
Uluslararası güvenlik ve terörizm literatüründe DEAŞ, proto-devlet yapısının özelliklerini sergileyen ve el-Kaide ideolojisinin (el-Kaidezm) stratejik evrimini yansıtan hibrit bir oluşum olarak ortaya çıkmıştır. Irak el-Kaide’sinden ayrılarak dönüşüm sürecine giren örgüt, uluslararası güvenlik parametrelerini yeniden şekillendiren bir terör modeli inşa etmiştir.
Suriye ve Irak coğrafyasındaki jeopolitik kırılganlıklar, DEAŞ’ın hızlı yükselişinin temel dinamiklerini oluşturmuştur. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 2003 Irak işgali sonrası oluşan yapısal güvenlik boşluğu, iç savaşının yarattığı kaotik ortam ve bölgedeki etnik ve mezhepsel gerilimler örgütün sistemli bir şekilde alan kazanmasına zemin sağlamıştır. İşgal sonrası dönemde Baas rejiminin tamamen tasfiye edilmesi ve devlet kurumlarının çözülmesi, Irak’taki Sünni Arap nüfusun siyasal sistemden dışlanmasına neden olmuştur. Nuri el-Maliki kontrolünde bulunan Irak merkezi yönetimi tarafından uygulanan “de-Baaslaştırma” politikaları, Saddam dönemine ait memurları, subayları ve güvenlik personelinin tamamına yakınını kamu görevlerinden uzaklaştırmıştır. Bu durum, önemli sayıda nitelikli güvenlik ve bürokrasi mensubunun sistemin dışına itilmesine ve potansiyel olarak radikalleşmesine zemin hazırlamıştır. Şii ağırlıklı merkezi hükûmetin Sünni bölgelere yönelik dışlayıcı ve ayrımcı politikaları, bölgedeki gerilimi daha da tırmandırmıştır. Irak ordusunun etkin bir şekilde yeniden yapılandırılamaması ve güvenlik boşluğunun uzun süre devam etmesi, radikal grupların alan kazanması için ideal koşulları inşa etmiştir. Bu yapısal çözülme, Arap Baharı ve Suriye iç savaşının etkisiyle DEAŞ’ın bölgede hızla yayılmasını sağlayan temel dinamiklerden biri hâline gelmiştir.
DEAŞ bölgedeki güç boşluklarını doldurarak genişledikten sonra uluslararası koalisyon güçlerinin koordineli operasyonları sonucunda 2017 itibarıyla Suriye ve Irak’ta kontrol ettiği önemli stratejik merkezleri kaybetmiştir. Musul, Rakka ve Deyrizor gibi kilit kentlerin düşmesi, DEAŞ’ın devlet benzeri yapılanmasının fiili çöküşünü beraberinde getirmiştir. Ebu Bekir el-Bağdadi’nin 2019’daki ABD operasyonunda öldürülmesi, örgütün sembolik ve operasyonel liderliğine indirilen ağır bir darbe olmuştur. Bu süreçte yaklaşık 50.000 militanını kaybeden DEAŞ, fiziki alan kontrolünü yitirmiştir. Ancak bu operasyonlar örgütün Suriye ve Irak’taki fiziki kontrol alanlarını daraltmış görünse de DEAŞ’ın ideolojik ve örgütsel yapısını tamamen sonlandıramamıştır. Aksine küresel ölçekte varlığını sürdürecek esnek bir ağ ve örgütlenme modeli geliştirmiştir.
Bu stratejik dönüşüm, terör örgütünün salt silahlı bir yapılanmadan, sosyo-politik çözülme alanlarını istismar eden kompleks bir oluşuma evrildiğini göstermiştir. Bu süreç itibarıyla örgüt küresel ağları vasıtasıyla dünya üzerindeki farklı çatışma bölgelerine kanalize olmaya başlamıştır. Afrika Boynuzu özelinde Somali, DEAŞ’ın yeni genişleme ve yeniden yapılanma stratejisinin kritik bir coğrafi alanını oluşturmuştur.
Bölgedeki zayıf devlet yapıları, kronik güvenlik zafiyetleri ve etnik-dini gerilimler örgütün alan kazanması için elverişli bir jeopolitik zemin sunmuştur. Özellikle bölgenin stratejik konumu
-Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Arap Yarımadası arasındaki kesişim noktası- DEAŞ gibi terör örgütlerinin yayılma stratejileri açısından benzersiz bir jeopolitik fırsat sunmaktadır.
Bölgenin jeostratejik önemi ticaret yolları, deniz güvenliği ve küresel güç rekabeti açısından DEAŞ’ın potansiyel genişleme koridorlarını şekillendirmekte; örgütün bölgesel ve küresel hedeflerini doğrudan etkilemektedir. Somali özelinde DEAŞ’ın varlığı ve faaliyetleri kırılgan devlet yapısı, el-Şebab terör örgütüyle olan rekabeti ve bölgesel dinamikler bağlamında ayrıntılı bir incelemeyi gerekli kılmaktadır. Bununla birlikte DEAŞ’ın terörist bir yapılanma olarak analizinde salt sayısal veriler yerine örgütün ideolojik temelleri ve bu ideolojinin yayılmasını sağlayan faktörler üzerinde durmak daha doğru bir yaklaşım sunacaktır. Bu bağlamda örgüt, tarihsel referanslarla ötekileştirme, kutuplaştırma ve şiddeti meşrulaştırma pratiklerini sistemli bir şekilde uygulamaktadır. Örgütün ideolojik çerçevesi uygun sosyal, siyasal ve ekonomik koşulların oluştuğu herhangi bir coğrafyada hızla taban bulabilme ve etki alanını genişletebilme potansiyeli taşımaktadır.
Bu perspektiften bakıldığında, Somali özelinde DEAŞ varlığının değerlendirilmesinde örgüt mensuplarının nicel verilerinden ziyade, örgütün ideolojisini besleyen dinamiklerin ve bu dinamiklerin yereldeki yansımalarının incelenmesi elzemdir. Bu yaklaşım, örgütün bölgedeki varlığının sürdürülebilirliğini ve potansiyel genişleme alanlarını anlamak açısından daha kapsamlı bir analiz çerçevesi sunmaktadır. Bir başka ifadeyle bu varlığını neden ve nasıl soruları üzerinden anlamlandırılması gerekmektedir. Zira DEAŞ radikalleşme basamaklarını dünyanın çeşitli bölgelerindeki ideolojik, teknik ve fiziki eğitimler ile tamamlamış ve Somali sahasında bu tecrübelerini tatbik etme fırsatı yakalamıştır. DEAŞ’ın geçirmiş olduğu bu süreci ele alan Peter Neumann, terörizmle mücadele stratejilerinin yalnızca güvenlik önlemleriyle sınırlı kalmaması gerektiğini aynı zamanda ekonomik, sosyal, psikolojik ve siyasi faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Neumann’a göre terör eylemlerinden önce bireylerin radikalleşmesine yol açan koşulların anlaşılması, terörle mücadelenin daha etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamaktadır. Bu bakış açısıyla “bombalar patlamadan önce neler olduğuna” odaklanmak DEAŞ’ın Somali’deki varlığını kavramak açısından kritik öneme sahiptir.
Öte yandan John Horgan bu yaklaşımdan farklı bir perspektif sunarak DEAŞ’ın Somali’deki varlığını neden sorusu üzerinden incelemekle birlikte bu sürecin nasıl gerçekleştiği sorusuna odaklanmaktadır. Bu yaklaşım esasen DEAŞ’ın eleman kazanma stratejilerini anlamada daha geniş bir bakış açısı sağlamaktadır. Bu iki yaklaşım, DEAŞ’ın Somali’de nasıl ve neden kök saldığını analiz etmek için önemli bir çerçeve sunmaktadır. Somali bağlamında DEAŞ’ın yayılımını anlamak için hem bireylerin neden radikalleştiği hem de bu sürecin nasıl gerçekleştiği sorularını bir arada ele almak, örgütün genişleme stratejilerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmeye olanak tanıyacaktır. Dolayısıyla bu faktörler örgütün sadece bir terör yapılanması olarak değil aynı zamanda radikal bir ideolojik hareket olarak da ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bu doğrultuda bu çalışma DEAŞ’ın Somali’deki mevcudiyetini ve genişleme dinamiklerini çok boyutlu bir analitik çerçevede incelemeyi hedeflemektedir. Çalışma, örgütün bölgedeki yapılanmasını yalnızca güvenlik perspektifinden değil ideolojik, sosyo-politik ve jeostratejik parametreler ışığında ele almaktadır. Araştırmanın odak noktasını DEAŞ’ın ideolojik yayılım mekanizmaları, el-Şebab ile rekabet dinamikleri ve devlet kırılganlığı gibi faktörlerle etkileşimi oluşturmaktadır. Bu çerçevede çalışma, örgütün Somali’deki varlığını çok katmanlı bir oluşum olarak kavramsallaştırmayı amaçlamaktadır.