Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org.tr
Tunus ve Mısır’da yaşanan halk ayaklanmaları sonucu gerçekleşen iktidar değişikliğinin yarattığı toplumsal hareketlilik, bölgedeki ülkelerin iç dinamikleri ve sorunları ile bileşerek Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki pek çok ülkede reform yanlısı grupları harekete geçirmiştir. Bu toplumsal hareketliliğin niteliği her ülkenin tarihsel geçmişi, iç dinamikleri ve bölgesel konumuna göre değişiklik göstermektedir. Artan gıda fiyatları, ekonomideki yolsuzluğun yarattığı hoşnutsuzluk ve siyasi baskılar gibi çeşitli sorunlar etrafında şekillenen protesto gösterileri Cezayir’in de gündemini meşgul etmektedir. 1990’lı yıllarda yaşanan iç savaş ve 2007 yılında ülkede aktif hale gelen İslami Magrib El Kaidesi ülkedeki gelişmeleri daha da önemli hale getirmektedir. Eylemlerin nasıl sonuçlanacağı, Devlet Başkanı Buteflika önderliğindeki yönetimin ve ordunun protesto gösterileri karşısında takınacağı tutumun ne olacağı ve ülkedeki gelişmelerin bölgesel etkilerinin neler olacağı önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yakın Geçmişin İzleri Bağımsızlığını kazandığı 1963 tarihinden 1991 tarihine kadar tek partili sistem ile yönetilen Cezayir, Soğuk Savaş’ın bitimi ile birlikte oluşan yeni uluslararası ortamda ilk kez çok partili seçimler gerçekleştirme kararı almıştır. Bu tarihte siyasi gruplardan gelen yoğun baskı üzerine olağanüstü hal yasası kaldırılmış ve 1991 yılı sonunda bu siyasi ortamda siyasi partilerin katılımı ile seçimlere gidilmiştir. İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) bu seçimlerde P’niin üzerinde oy alarak büyük bir başarı kazanmıştır. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ordu yönetime el koyarak 1992 Ocak ayında yapılması planlanan ikinci tur seçimleri iptal etmiş, olağanüstü hal yasası tekrar yürürlüğe koymuş ve Halk Meclisi’ni dağıtmıştır. Partinin lideri de dahil olmak üzere pek çok İslami Kurtuluş Cephesi üyesi tutuklanmıştır. Ülke yönetimini ise Yüksek Devlet Konseyi devralmıştır. Bu gelişmelerin ardından ülkede yıllarca süren ve yaklaşık 200.000 kişinin hayatını kaybettiği bir iç savaş başlamıştır. İç savaş ise 1999 tarihinde ordunun desteklediği Buteflika’nın Devlet Başkanı seçilmesi ve ulusal uzlaşı görüşmelerini sonuçlandırması ile sona ermiştir. Ancak iç savaşın sona ermesi ülkeye bütünüyle istikrar getirememiş, bu güne kadar geçen süre içerisinde yaşanan bazı sorunlar Cezayir’de istikrarın kırılganlığını göstermiştir. 2001 yılında Berberilerin yoğun yaşadığı dağlık Kabuylia bölgesinde Devletin uyguladığı Araplaştırma politikalarına karşı ciddi bir muhalefet yükselmiş ve devlet güçleri ile buradaki aşiretler arasında çatışmalar yaşanmıştır. 2002 tarihinde Berberi dilinin kabul edilmesi başta olmak üzere bir dizi reform ile sorun büyük ölçüde çözülmüştür. 2007 yılında ise hem Cezayir hem de bölge açısında önemli bir gelişme yaşanmıştır. Bu tarihte İslami hareketler arasından bazı gruplar İslami Mağrib El Kaidesi adı altında organize olmuşlar ve şiddet eylemleri ile gündeme gelmeye başlamışlardır. Cezayir’in coğrafik konumu nedeniyle Sahel ve Sahara bölgeleri ile bağlantılı olması terör örgütünün bu bölgelerde kolayca organize olmasına olanak tanırken, Sahel ve Sahara bölgelerindeki otorite boşluğu ve kontrol zafiyeti nedeniyle engellenmeyen kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti, örgüt için önemli bir finans kaynağı haline gelmiştir. 2008 tarihinde ise İslami Mağrib El Kaidesi şiddet eylemlerine hız vermiş ve bu tarihte pek çok kişi hayatını kaybetmiştir. Bölgesel işbirliği ile faaliyetlerine son verilmeye çalışılan örgüt en son 2011 Nisan ayı içerinde çeşitli saldırılar düzenlemiştir. İstikrar mı Reform mu? Buteflika yönetiminin baskıcı olduğu tespiti pek çok tarafça kabul edilen bir gerçekliktir. 1991 yılından itibaren çok parti seçimlerin güvenirliği tartışılmaktadır. Öte yandan yönetimde ordunun otoritesinin etkisi ise bir başka hoşnutsuzluk nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Ordunun ABD ile geliştirdiği yakın ilişkiler ise eleştirilerin artmasına neden olmaktadır. Ülkenin kalkınması ve reform yapması için ABD tarafından verilen destek çok sınırlı iken, güvenlik alanındaki askeri yardımlar ve işbirliği seviyesi oldukça yüksek görünmektedir. Öte yandan ülke ekonomisi doğalgaz rantı üzerinde yükselmekte, bu da işsizlik gibi sorunların kronik hale gelmesine neden olmaktadır. Ayrıca Cezayir doğalgazının ABD ve Avrupa’ya satımı ise ülkenin istikrarının ABD ve Avrupa tarafından öncelik haline gelmesine neden olmakta, böylece dışarıdan gelebilecek reform baskısı azalmaktadır. 22 Ocak’ta ilk protesto gösterilerinin düzenlenmeye başlamasının ardından ülkede eylem yasağı yürürlüğe konulmuş ve eylemciler dağıtılmıştır. Ancak bu uygulama yeni eylemlerin düzenlenmesine engel olamamış ve 29 Ocak’ta ise Kabuylia bölgesinde eylemler yapılmıştır. 12 Şubat’ta ise başkentte protesto gösterileri düzenlenmiş ve gösteriler Şubat ayı boyunca da devam etmiştir. 7 Şubat’ta 7 işsiz genç kendini Tunuslu Buazizi gibi ateşe vermiştir. 12 Şubat’ta ise küçük çaplı bir gösteri grubu ve 19 Şubat tarihindeyse 500 kişilik bir grup polis tarafından engellenmiştir. Eylemlerin küçük çapta olmasına rağmen süreklilik arz etmesi ve bölgesel hareketliliğin de hala devam ediyor olması, yönetimi 24 Şubat’ta olağanüstü hal yasasının kaldırılacağı yönündeki açıklama yapmaya yöneltmiştir. Ayrıca eylemlerin başladığı Ocak ayının hemen ardından memur maaşlarına 4 zam yapılmış, süt ve ekmek gibi ürünlerde devlet sübvansiyonları arttırılmış, bazı ürünlerin fiyatları düşürülmüştür. Buteflika iktidarı, yeni iş olanaklarının yaratılacağına dair söz vermiş ve muhalif partilere devlete ait televizyon kanalarında ve radyolarında daha fazla yer verileceğini açıklamıştır. Sonuç Cezayir’de yaşanan gelişmeler, doğalgaz arz güvenliği ve İslami Mağrib El Kaidesi nedeniyle uluslararası düzeyde ilgiye neden olmaktadır. Enerji güvenliğinin uluslararası ekonomi üzerindeki önemi, Libya krizi sonrası ortaya çıkan petrol fiyatları artışında kendini göstermektedir. Öte yandan ülkede yaşanabilecek olası istikrarsızlık son yıllardaki bölgesel işbirliği ile etkinliği sınırlandırılmış İslami Mağrib El Kaidesi’nin eylem alanını arttıracaktır. Bu eylem alanının Sahara ve Sahel ile birlikte siyasi anlamda belirsizlik içerisinde olan Tunus, Fas ve Libya gibi komşu ülkelere doğru genişleme olasılığı mevcuttur. Cezayir’in komşu ülkelerdeki belirsizliğin bir an evvel sona erdirilmesi önceliği bu bağlamda kendini göstermektedir. Tunus ile yapılan temaslar bu çerçevede değerlendirilebilir. Ayrıca ABD yetkilileri ile gerçekleştirilmesi planlanan görüşmelerde güvenlik ve Kuzey Afrika’daki güncel gelişmeler önemli bir başlık olarak gündeme gelmektedir. El Kaide’nin özellikle Kuzey Afrika’ya yönelik yayınladığı bir dizi video ve açıklama durumun ülke için derinliğini arttırmaktadır. Ülkedeki reform çalışmaları karşısında bulunan en önemli engelin ise güvenlik kaygıları olduğu görülmektedir.
İç savaşa dair hatıraların henüz taze olması ise eylemlerin sınırlı düzeyde seyretmesini sağlamaktadır. İktidarın şu ana kadar aldığı önlemler siyasi ve ekonomik reformlara yönelik adımlar ile güvenlik güçlerinin aktif şekilde kullanılması olmuştur. Ülkede belirli düzeyde seyreden değişim yanlısı muhalif hareketin eylem alanının genişliği ve iktidarın buna vereceği cevap, gelişmelerin yönü bakımından belirleyici olacağa benzemektedir.