Arama Yapın

Aramak istediğiniz kelimeyi yazın

Koordinatörlükler

Cezayir-Fransa Gerilimi: Diplomatik Krizin Çok Katmanlı Jeopolitik Yansımaları

Cezayir’in 14 Nisan 2025’te 12 Fransız diplomatını “istenmeyen kişi” ilan ederek sınır dışı etmesi, iki ülke arasındaki tarihsel ve yapısal sorunların yeniden alevlendiği bir dönüm noktası olarak okunmalıdır. Cezayir ile Fransa arasında tırmanan diplomatik kriz sadece iki ülke arasındaki tarihsel kırılmalardan değil aynı zamanda Kuzey Afrika ve Sahel coğrafyasında hızla değişen jeopolitik dengelerden beslenmektedir. Bu kriz sadece bireysel bir diplomatik olaydan ibaret değildir; Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde yaşanan jeopolitik yeniden yapılanmanın, Avrupa’nın enerji güvenliği arayışlarının ve bölgesel rekabetlerin iç içe geçtiği çok katmanlı bir kırılmayı yansıtmaktadır. Fransa’nın Afrika’daki etkisini yeniden inşa etme çabaları ile Cezayir’in özerk bölgesel güç olma arayışı arasındaki bu gerilim hattı artık yalnızca ikili ilişkilerin konusu olmaktan çıkmış; Avrupa’nın enerji güvenliği, Afrika’daki güvenlik mimarisi ve Akdeniz çevresindeki güç projeksiyonları açısından da belirleyici bir nitelik kazanmıştır.

Sömürge Mirası ve Güvensizlik Döngüsü

Cezayir-Fransa ilişkileri, 1962’deki bağımsızlıktan bu yana sürekli dalgalı bir seyir izlemiş özellikle Emmanuel Macron döneminde hafızalarla yüzleşme, özür ve geçmişle hesaplaşma ekseninde dönemsel gerilimler yaşanmıştır. Son krizde olduğu gibi sembolik krizler (bir konsolosluk görevlisinin gözaltına alınması gibi) bu derin güvensizlik zemininde hızla diplomatik restleşmelere dönüşebilmektedir.

Fransa ile Cezayir arasındaki ilişkiler, 132 yıllık sömürge yönetimi (1830–1962) ve ardından yaşanan kanlı bağımsızlık savaşı nedeniyle derin bir travma geçmişine dayanmaktadır. 1,5 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Cezayir’in kolektif hafızasında bir ulusal direniş miti olarak yer edinirken Fransa açısından bu dönem hâlâ tarihsel bir yüzleşmeden kaçınılan bir dosya olarak kalmıştır. Her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017 ve 2021 yıllarında yaptığı açıklamalarda “Fransız sömürgeciliğinin insanlığa karşı suç teşkil eden” yönlerinden bahsetmiş olsa da resmî bir özür beyanı hâlen gelmemiştir. Bu durum Cezayir nezdinde “gerçek yüzleşmeden kaçınan hafıza mühendisliği” olarak algılanmakta ve tarihsel adalet arayışını sekteye uğratmaktadır. Bu tarihsel arka plan, günümüzdeki krizlere zemin hazırlayan bir “güvensizlik döngüsü” doğurmuştur. Siyasi liderler düzeyinde yapılan normalleşme girişimleri, kriz anlarında hızlıca yerini karşılıklı suçlamalara bırakmaktadır. Örneğin 2021 yılında Macron’un “Cezayir ulusunun Fransız sömürgeciliği tarafından inşa edildiği” yönündeki açıklamaları, Cezayir yönetimi tarafından açık bir aşağılama olarak görülmüş ve büyükelçinin geri çağrılmasına yol açmıştır. Nisan 2025’te yaşanan diplomat krizinde olduğu gibi her diplomatik gerilimde sömürge geçmişi tekrar gündeme taşınmakta, mesele teknik boyutların ötesine geçerek tarihsel hesaplaşmanın yeni bir raunduna dönüşmektedir. Bu bağlamda Fransa’nın Afrika’daki etkisini yeniden tanımlama çabaları ile Cezayir’in post-sömürge kimlik ve özerklik talepleri arasındaki gerilim sadece ikili ilişkileri değil Kuzey Afrika’daki bölgesel güç dengelerini de doğrudan etkilemektedir.

Batı Sahra Sorunu: Fas-Fransa Yakınlaşması ve Cezayir’in Tehdit Algısı

Gerilimin bölgesel boyutunu derinleştiren temel meselelerden biri Batı Sahra’dır. Fransa’nın son yıllarda Fas lehine pozisyonunu daha net biçimde ortaya koyması, Cezayir tarafından yalnızca diplomatik bir tercih değil aynı zamanda doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak algılanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin 2020 yılında Batı Sahra’nın Fas’a ait olduğunu tanıma kararı, Cezayir’de büyük tepkiyle karşılanmış ve Fransa’nın bu gelişmeye sessiz kalması, Cezayir’in Fransa’ya yönelik tarihsel güvensizliğini derinleştirmiştir. Üstelik İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail’in Fas ile ilişkileri normalleştirmesi ve buna paralel olarak Batılı aktörlerin Rabat’a artan desteği, Cezayir’i hem bölgesel hem de küresel ölçekte karşı hizalanmalara itmiştir. Bu bağlamda Cezayir’in Batı Sahra’daki Polisario Cephesine verdiği destek artık sadece ideolojik bir tercih değil devletin ulusal güvenlik stratejisinin ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Cezayir, Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenlik iddialarının tanınmasını kendi sınır bütünlüğüne ve bölgesel nüfuzuna yönelik bir tehdit olarak okumaktadır. Bu nedenle Fransa’nın Fas yanlısı tutumu, ikili ilişkilerde yaşanan diplomatik krizlerin arka planındaki stratejik ayrışmanın önemli bir göstergesidir. Batı Sahra meselesi, Fransa-Cezayir ilişkilerini sadece ikili düzeyde değil aynı zamanda Afrika’da yeni bir güç mücadelesinin ekseninde yeniden tanımlamaktadır.

Sahel ve Güvenlik Dinamikleri: Cezayir’in Açılımı Sınanıyor

Fransa’nın Sahel’deki askerî misyonlarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bölgeden çekilmesi, Cezayir için hem bir fırsat hem de bir sınamaya dönüşmüştür. Özellikle Mali ve Nijer’de etkisini artırmaya çalışan Cezayir hem sınır güvenliği hem de radikal örgütlerin yayılımı açısından doğrudan ilgilidir. Ancak son dönemde Mali ile yaşanan Tinzaouaten krizi (Cezayir’in Mali ordusuna ait bir SİHA’yı düşürmesi) Cezayir’in bir taraftan bu ülkelerle (Sahel Devletleri İttifakı – Mali-Burkina Faso-Nijer) kurmaya çalıştığı güvenlik ortaklıklarının kırılganlığını diğer taraftan da Cezayir’in söz konusu bölge özelinde diplomatik yaklaşımdan askerî yaklaşıma geçtiğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bu durum Cezayir’in sadece Fransa ile değil bölgesel aktörlerle de stratejik rekabet ve çatışma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.

Enerji Kartı: Avrupa’nın Gaz Tedariki ve Cezayir’in Konumu

Cezayir’in Avrupa enerji arzındaki önemi özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası artan enerji krizinde daha görünür hâle gelmiş; bu durum, Cezayir’e dış politikada manevra alanı kazandırmıştır. İtalya, İspanya ve Almanya gibi ülkeler, alternatif tedarik kaynakları arayışında Cezayir’le doğal gaz ve LNG iş birliklerini hızlandırmış, bu ülkeyi Avrupa için kritik bir enerji ortağı konumuna taşımıştır. Ancak Fransa ile yaşanan son diplomatik kriz, bu enerji ortaklığının jeopolitik kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Fransa’nın Fas’a yönelik siyasi angajmanını artırması ve Batı Sahra meselesindeki taraflı tutumu, Cezayir nezdinde sadece diplomatik bir sorun değil aynı zamanda enerji güvenliği perspektifinden de stratejik bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Bu bağlamda Cezayir’in Nijerya ve Nijer üzerinden Avrupa’ya doğrudan doğal gaz ulaştırmayı hedefleyen Trans-Sahra Boru Hattı Projesi (TSGP) hem ekonomik hem de jeopolitik açıdan büyük önem taşımaktadır. Ancak bu proje, güvenlik riskleri ve finansal belirsizliklerle karşı karşıyadır. Alternatif olarak Fas’ın Nijerya ile yürüttüğü ve Batı Afrika kıyılarını takip ederek Atlantik üzerinden Avrupa’ya ulaşması planlanan Afrika Atlantik Boru Hattı projesi, Rabat tarafından yalnızca enerji girişimi değil aynı zamanda Cezayir’e karşı stratejik dengeleme aracı olarak sunulmaktadır. Bu durum, enerji hatlarının rekabet alanına dönüşmesine ve enerji diplomasisinin bir dış politika uzantısı olarak kullanılmasına yol açmaktadır. Cezayir’in Fransa ile yaşadığı diplomatik gerilim, bu rekabetin daha da sertleşmesine neden olurken Avrupa’nın enerji güvenliği için tercih edeceği güzergâh da siyasi tutumlara bağlı hâle gelmektedir. Bu nedenle enerji, Cezayir-Fransa ilişkilerinde sadece bir iş birliği alanı değil aynı zamanda bölgesel nüfuz mücadelesinin ana eksenlerinden biridir.

Sonuç olarak Cezayir-Fransa gerilimi, sadece ikili düzeyde bir diplomatik kriz olarak değil aynı zamanda Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde değişen güç dengelerinin, post-sömürge kimlik mücadelesinin ve enerji güvenliğine dayalı stratejik rekabetin bir yansıması olarak okunmalıdır. Sömürge geçmişiyle hesaplaşmanın geciktirilmesi, Fransa’nın Fas lehine artan angajmanı ve Batı’daki güvenlik mimarisi içindeki yeniden konumlanmalar, Cezayir’i daha sert, özerk ve çok yönlü bir dış politika izlemeye zorlamaktadır. Bu yeni dış politika hattı yalnızca Fransa ile olan ilişkileri değil Fas, Mali, Nijer ve hatta Avrupa Birliği ile olan temasları da dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. Dolayısıyla mevcut kriz, geçmişin gölgesinde şekillenen bir restleşme olmanın ötesinde, Afrika’nın kuzeyinde ve batısında geleceğin jeopolitik düzeninin nasıl biçimleneceğine dair güçlü sinyaller içermektedir. Türkiye gibi bölge dışı aktörler için ise bu gelişmeler, enerji, güvenlik ve diplomasi alanlarında stratejik pozisyon almaya yönelik yeni fırsatlar ve sınamalar doğurmaktadır.

Bu görüş yazısı Haziran 2025 tarihinde Kriter’de “Cezayir-Fransa Gerilimi: Diplomatik Krizin Çok Katmanlı Jeopolitik Yansımaları” başlığıyla yayımlanmıştır.

ORSAM  asdasd

Kaan Devecioğlu

Tüm Yazılarını Gör

Başlıklar

Bu Yazıyı Paylaşın
Yazdır

Benzer Yayınlar