Arama Yapın

Aramak istediğiniz kelimeyi yazın

Koordinatörlükler

Sudan-BAE Gerilimi: Arabulucu Türkiye mi Olacak?

Giriş
Sudan’ın doğusundaki Port Sudan kenti, 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde Hızlı Destek Güçleri (HDK) tarafından gerçekleştirilen bir dizi insansız hava aracı (İHA) saldırısına hedef oldu. Bu saldırılar yalnızca Sudan savaşında yeni bir cephe açmakla kalmadı aynı zamanda ülkenin diplomatik ilişkilerinde ciddi kırılmalara neden oldu. Sudan ordusu, bu saldırılarda kullanılan gelişmiş İHA sistemlerinin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sağlandığını iddia ederek Abu Dabi ile diplomatik ilişkilerini kesti. Ancak BAE yönetimi bu iddiaları yalanlayarak Port Sudan hükûmetini Sudan’ın meşru yönetimi olarak tanımadığını açıkladı.

Geçtiğimiz aylarda ordu güçlerinin başkent Hartum’u yeniden kontrol altına almasından sonra yaşanan bu gelişme, bölgesel güvenlik dinamiklerini etkileyecek boyutta bir krizi gündeme taşıdı. Türkiye açısından bu yeni durum hem risk hem de fırsatlar barındırmaktadır. Bu yazı Port Sudan’daki son saldırılar çerçevesinde Sudan-BAE gerilimini analiz etmekte ve Türkiye’nin olası arabuluculuk kapasitesine dair değerlendirmelerde bulunmaktadır.

Port Sudan Saldırıları ve Diplomatik Kırılma
Kızıldeniz kıyısında yer alan ve Sudan’ın dış ticaretinin yaklaşık  yüzde 90’ına ev sahipliği yapan Port Sudan, savaşın ilk aşamalarında başkent Hartum’un düşmesiyle birlikte geçici hükûmetin merkezi hâline gelmiştir. HDK’nin bu bölgeyi hedef alan saldırıları; havalimanı, yakıt depoları, Flamingo Deniz Üssü ve sivil altyapıda ağır tahribata yol açmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) insani yardım uçuşlarını askıya alırken sahadaki birçok yardım kuruluşu operasyonlarını durdurmak zorunda kalmıştır.

Sudan ordusu, bu saldırıların arkasında BAE’nin olduğunu iddia ederek 5 Mayıs’ta Abu Dabi ile tüm diplomatik ilişkilerini kestiğini açıklamıştır. BAE ise suçlamaları reddetmektedir. Ancak BM uzmanları, HDK’ye ulaştırılan silah ve İHA sistemlerinin Çin menşeli olduğunu ve bu silahların BAE üzerinden temin edilmiş olabileceğini değerlendirmektedir. Bu gelişme, savaşın sadece Sudan içindeki gruplar arasında değil bölgesel güçler arasında da bir vekâlet çatışmasına dönüşme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Körfez ülkelerinin özellikle de BAE’nin, Sudan’daki farklı aktörlere verdiği destek, çatışmanın daha karmaşık bir hâl almasına yol açmaktadır.

Türkiye’nin Pozisyonu ve Stratejik İlgisi
Türkiye, Sudan’a yönelik insani yardımlarını büyük ölçüde Port Sudan üzerinden yürütmektedir. AFAD ve Türk Kızılay koordinasyonunda İHH gibi insani yardım kuruluşlarının sahadaki operasyonları bu liman kentine bağımlıdır. Limandaki istikrarsızlık, Türkiye’nin Afrika Boynuzu ve Sahel bölgelerine yönelik yardım ve kalkınma faaliyetlerini sekteye uğratma potansiyeline sahiptir. Ayrıca Türkiye’nin 2017’de Sevakin Adası’nın restorasyonu ve ortak kullanımına ilişkin Sudan ile yaptığı anlaşmalar da göz önüne alındığında, Kızıldeniz havzası Türkiye için sembolik ve jeostratejik bir değer taşımaktadır. Bu bağlamda Port Sudan’daki gelişmeler, Türkiye’nin deniz güvenliği perspektifini ve Afrika’daki varlığını doğrudan ilgilendirmektedir.

Türkiye Arabulucu Rol Üstlenebilir mi?
Türkiye, 2025 yılı itibarıyla Sudan ile BAE arasında tırmanan diplomatik krizi yumuşatmak amacıyla dikkat çekici bir arabuluculuk sürecine girmiştir. Bu çabanın arka planında hem Türkiye’nin Sudan’daki mevcut diplomatik ve insani varlığı hem de Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz havzasında artan jeopolitik angajmanı yer almaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşknı Recep Tayyip Erdoğan’ın Aralık 2024’te Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı General Abdel Fattah al-Burhan ile yaptığı görüşmede Türkiye’nin arabuluculuk teklifinde bulunduğu kamuoyuna yansımış, Sudan tarafı bu öneriyi olumlu karşıladığını açıklamıştır. Takip eden haftalarda Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Burhanettin Duran başkanlığındaki bir heyetin Port Sudan’a yaptığı ziyaret, Türkiye’nin bu süreci yalnızca sözlü değil diplomatik mekanizmalar yoluyla da yönettiğini göstermiştir. Görüşmelerde Sudanlı yetkililer, Türkiye’nin hem tarafsızlığına hem de diplomatik birikimine güven duyduklarını ifade etmiştir. Benzer şekilde BAE de Türkiye’nin arabuluculuk teklifine sıcak bakmış ve Ankara ile iletişim kanallarının açık olduğunu belirtmiştir. Bu durum, Türkiye’nin her iki tarafla da sürdürülebilir ve yapıcı temaslar kurabildiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Türkiye’nin bu süreçte öne çıkmasının arkasında, Afrika’da giderek derinleşen arabuluculuk tecrübesi bulunmaktadır. 2024 yılında Somali ile Etiyopya arasında yaşanan liman krizi sonrasında Türkiye’nin başlattığı “Ankara Süreci” çerçevesinde yürütülen müzakereler, tarafların ortak bildiri yayımlamasıyla sonuçlanmış ve Türkiye’nin güvenilir bir kolaylaştırıcı aktör olarak profilini pekiştirmiştir. Bu örnek Sudan ve BAE arasında daha karmaşık ve çok taraflı aktörlerin devrede olduğu bir krizde dahi Türkiye’nin diplomatik kanal olabileceğini göstermektedir.

Diğer taraftan Türkiye’nin arabuluculuk çabasını çok taraflı yapılarla koordine etmesi, girişimin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Afrika Birliği, Arap Ligi ve Birleşmiş Milletler gibi aktörlerle istişare içinde yürütülecek bir diplomasi hem Türkiye’nin tek başına inisiyatif alma riskini azaltacak hem de çözümün meşruiyetini artıracaktır. Türkiye’nin insani diplomasi araçlarını bu süreçle bütünleştirmesi de krizin sadece siyasi değil aynı zamanda insani yönüne odaklanan kapsamlı bir yaklaşım geliştirmesine olanak tanıyacaktır.

Buradan hareketle Türkiye’nin Sudan ile BAE arasında yaşanan diplomatik kriz bağlamında geliştireceği arabuluculuk girişimi, ülkenin Afrika’daki çok yönlü dış politikasının doğal bir uzantısıdır. Taraflar nezdinde güvene dayalı ilişkileri ve daha önceki başarılı arabuluculuk deneyimleri, Türkiye’yi bu süreçte değerli ve doğal bir arabulucu aktör hâline getirmektedir.

Sonuç olarak Port Sudan’daki İHA saldırıları ve akabinde Sudan-BAE arasında yaşanan diplomatik kopuş yalnızca Sudan iç savaşının değil aynı zamanda Kızıldeniz bölgesindeki güç mücadelelerinin de sertleştiğine işaret etmektedir. Türkiye’nin bu süreçte oynayabileceği rol, sadece insani ve diplomatik çerçevede değil aynı zamanda bölgesel istikrarın geleceği açısından da önem taşımaktadır. Ankara’nın bu krize yönelik proaktif bir tutum sergilemesi, Afrika’daki diplomatik kapasitesini ve güvenilir arabulucu imajını konsolide edecektir.

Bu görüş yazısı 13 Mayıs 2025 tarihinde Anadolu Ajansı’nda “Sudan-BAE gerilimi: Arabulucu Türkiye mi olacak?” başlığıyla yayımlanmıştır.

ORSAM  asdasd

Kaan Devecioğlu

Tüm Yazılarını Gör

Başlıklar

Bu Yazıyı Paylaşın
Yazdır

Benzer Yayınlar