Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org.tr
10 Ocak 2011 akşamı Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in yaptığı konuşma öncesinde milyonlar Tahrir Meydanı’nda toplandı. Kalabalık ve pek çok uzman Hüsnü Mübarek’in istifa edeceği ve hatta Dubai’ye kaçtığı yönünde fikir birliğine varmışlardı. 8 Ocak günü Birleşik Arap Emirlikleri temsilcisi ile Hüsnü Mübarek’in bir görüşme yapmış olması bu yöndeki iddiaların güçlenmesine neden oldu. Ancak Hüsnü Mübarek’in “şehit” vurgusu ile başladığı konuşmasının devamı tüm bu öngörüleri boşa çıkarmıştır. Hüsnü Mübarek’in açıklamasının ardından en çok konuşulan nokta ise bugün düzenlenmesi planlanan büyük Cuma gösterileri ve ordunun bu gösterilerde takınacağı tavırdır. Genel hatları itibari ile konuşmanın tam metni Hüsnü Mübarek tarafından yapılmış diğer konuşmalardan büyük farklılıklar içermemektedir, gene de üç kısımda incelenmesi, durumun netleştirilebilmesi açısından faydalı olacaktır. Açıklamanın bir kısmı Hüsnü Mübarek’in psikolojisini yansıtmaktadır. Mısır halkına yaptığı hizmetleri ve protesto gösterilerinde hayatını kaybedenler için duyduğu üzüntü çerçevesinde geliştirilmiş bu kısım Hüsnü Mübarek’in yaptıklarından dolayı pişman olmadığı vurgusuyla sona ermektedir. Ancak açıklamanın bu kısmının halkın sempatisini çekmekten uzak kaldığı noktası da vurgulanmalıdır. Öte yandan konuşmanın ikinci ve ana temasını oluşturan kısmı “geçiş sürecine ait yol haritasını belirleyen” genel ifadelerden oluşmaktadır. Bu kısım daha önce de Hüsnü Mübarek tarafından halka duyurulan belli başlıkları içermektedir. Öncelikle Ekim 2011 Devlet Başkanlığı seçiminde aday olmayacağı ile başlayan bu bölümde Hüsnü Mübarek halkın ve özellikle gençlerin taleplerine cevap verebilmek için “anayasal değişikliklere” öncelik vereceklerini, bu değişim sürecine de Anayasanın 88. Madde, 189. Madde, 93. Madde ve 179. Madde’nin de içlerinde bulunduğu altı maddenin değiştirilmesi ile başlanacağını belirtmiştir. Talep edilen değişikliklerin, hukuksal zemin çerçevesinde Ekim’de yapılması planlanan Devlet Başkanı seçimlerine kadar şeffaflık ve demokrasi ilkelerine sadık kalınarak yapılacağını söyleyen Mübarek, tüm tarafların dahil olduğu bir “ulusal uzlaşı” yaratılmasının ve geçiş sürecinin barışçıl bir şekilde tamamlanmasının sorumluluğunu taşıdığını söylemiş ve görevde kalmasını özellikle bu sözlerle gerekçelendirmeye çalışmıştır. Ayrıca hala yürürlükte olan “olağanüstü hal yasasının” kaldırılacağını da sözlerine eklemiştir. Anayasal yetkilerinin büyük kısmını Yardımcısı Ömer Süleyman’a devretmeye başlamasını da, sürecin başladığına dair bir kanıt olarak öne süren Mübarek hem geçişin sağlanabilmesi hem de siyasi ve ekonomik anlamda istikrarın sağlanabilmesi için “ordunun” ve diğer devlet kurumlarının kendisine destek olması gerektiğini de söylemiştir. Hüsnü Mübarek açıklamasının son bölümüne “Mısır halkı olarak bizler kendi ayaklarımız üzerinde duracağız” sözleri ile başlayıp, “birlik ve beraberlik”, “ulus bilinci”, “ulus onuru”, ve “tarihsel miras” kavramlarına vurgu yaparak, dışarıdan gelen herhangi bir diktayı kabul etmeyecekleri sözleri ile bitirmiştir. Hüsnü Mübarek’in istifa edeceği düşünülürken böyle bir açıklama yapmasının, bugün düzenlenmesi planlanan büyük Cuma eyleminin kalabalıklaşmasını sağlayan bir etkene dönüşeceği tahmini yapılabilir. Protestoların daha da kalabalıklaşarak devam etmesi, eylemlerin başlamasından bu güne kadar geçen süre içerinde halk ile karşı karşıya gelmeyen ordunun bundan sonraki tutumunun ne olacağı sorusunu da beraberinde getirmektedir. 10 Ocak itibari ile eylemleri yakından takip etme ve sürekli toplantı halinde olma kararı alan Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komisyonu, Hüsnü Mübarek’in çağrısına kulak verip onun önderliğindeki bir değişim sürecinden yana tavır alacağı bir olasılık olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu olasılık beraberinde Mısır iç dengeleri bakımından ciddi bir riski de beraberinde getirmektedir. Bugüne kadar Hüsnü Mübarek’in şahsı ile sınırlı kalmış olan muhalefetin, ordunun halka yapacağı müdahale ile askeri bürokrasi eksenine kayması ihtimali krizin derinleşmesini sağlayacağı gibi etkisinin de benzer şekilde bir başka boyuta taşınmasına da neden olabilir. Mısır, bağımsızlığından itibaren askeri bürokrasinin önemli ölçüde baskın olduğu bir yönetim anlayışı ile idare edilmiştir. Buna rağmen tarihi boyunca karşılaştığı tüm muhalif hareketler, bu ilişkiden ziyade, liderlerin üzerinde yoğunlaşmıştır. Demokratikleşme süreci ile uzun vadede yaşanacak değişimin sivil-askeri bürokrasi arasındaki dengeleri değiştirme potansiyeli mevcuttur, ancak bugünden itibaren ordunun halk protestolarını sonlandırmak adına alacağı “kuvvet kullanma” kararının bu potansiyel üzerinde hızlandırıcı etki yapabileceği de öngörülebilir. Bu ihtimalin yanı sıra ordunun bir süre daha halk ile Hüsnü Mübarek arasına girmeme olasılığı da bulunmaktadır. Bu olasılık protestolardan kötü etkilenen Mısır ekonomisinin bu durumunun bir süre daha bu şekilde devam etmesini gerektirse de krizin bu bakımdan ordu üzerinde yoğunlaşma olasılığını da zayıflatmaktadır. Askeri bürokrasi bu noktada Hüsnü Mübarek’i istifaya zorlayabilir. Muhalifler de, Mübarek’in konuşmasının ardından ordudan tepki göstermesini beklediklerini açıklamaları bu yöndeki bir beklentinin güç kazandığını göstermektedir. Ancak görevde kalmayacağı belli olan Hüsnü Mübarek’in bugün istifa etmesinin protestoları sonlandıracağa benzememektedir. Bu nedenle geçiş süreci üzerinde ciddi kaygıların olduğu ve bu kaygıların Mısır ordusunun alacağı kararlarda etkili olacağı değerlendirilmektedir. El Baradey’in “Mısır patlayacak” sözlerindeki doğruluk ordunun alacağı kararla belli olacaktır.