Nebahat Tanrıverdi, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org
Parlamento seçimlerine az bir süre kala Bahreyn iç politikası tutuklamalar, protestolar ve kapatılan web siteleri ile giderek büyüyen bir politik ve toplumsal gerilime sürüklenmektedir. Muhalifler ve Şii gruplar üzerine yoğunlaşan bu baskı sadece Bahreyn’e has bir durum gibi de görünmemektedir. Körfez’de son günlerde Şii grupların muhalif hareketleri sert tedbirlerle önlenmeye çalışılmaktadır. 2002 yılında bir anayasa kabul ederek anayasal monarşiye geçmiş Bahreyn’in, modernleşme sürecinde bu noktaya gelmesinde, iç dinamiklerin ve bölgesel dinamiklerin etkili rol oynadığını söylemek mümkündür. Bahreyn’in uluslararası ve bölgesel sistemle ilişkilerinde kuşkusuz en önemli boyut ABD ile olan stratejik ilişkileridir. İki ilişkilerin en önemli boyutu, bu küçük Körfez ülkesinin Basra’nın güvenliği ve askeri dengeleri açısından belirleyici bir ağırlığı olan ABD 5. Deniz Filosu’na ev sahipliği yapmasıdır. Bahreyn yine, Körfez İşbirliği Konseyi üye devletleri arasında ABD ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalayan tek ülkedir. İşte Bahreyn’in ABD ile olan bu özel ilişkileri, İran tarafından olduğu kadar Bahreyn vatandaşı Şiiler ve diğer sistem muhalifleri tarafından da eleştirilmektedir. Bahreyn’in iç dinamiklerine bakıldığında, demografik yapısıyla oldukça farklı bir durum arz etmektedir. Nüfusunun yüzde 70’den fazlasını Şiilerin oluşturduğu bu ülkede yönetime Sünniler hâkimdir. Yönetimdeki Sünni üstünlüğü sadece kraliyet ailesi ile sınırlı olmayıp, önemli tüm mevkiler ve güvenlik, Sünni azınlığın kontrolü altındadır. Bu nedenle, Bahreyn’in kuruluşundan itibaren, Sünni yönetim ile Şii çoğunluk arasındaki gerilim son bulmamıştır. 2002 sonrası dönemde anayasal monarşinin getirdiği modernleşme sürecinde, Şii muhalefetin hareket alanı nispeten genişlemiştir. 2002 yılındaki seçimlerin Şiiler tarafından boykot edilmesi kararı, 2006 yılında kısmen yumuşatılmış, böylece Temsilciler Meclisi’nde 17 vekille Şiiler siyasi üstünlük sağlamışlardır. Şii muhalefetin hareket alanının artmasına paralel olarak, Şiilerin kendilerine ait eğitim kurumlarının, camilerinin, gazetelerinin ve derneklerinin sayısının da arttığını söylemek mümkündür. Bu sosyal ve politik hareketlilik, Bahreyn’de sisteme kısmen entegre olmuş Şiilerin daha fazla hak ve özgürlük istemesini beraberinde getirmiştir. Bahreyn yönetiminin Ağustos’tan beri yürüttüğü tutuklamaların odağının gazeteciler, dernek başkanları ve üyeleri olması, özellikle Hak Hareketi üzerine yoğunlaşmaları bu nedenle dikkat çekicidir. Ayrıca 6 Eylül’de Bahreyn’de bulunan tüm camilerin de devletin sıkı takibine alınmasının da Şii muhalif hareketlerini kontrol etmeyi amaçladığı söylenebilir. Tutuklamalarda Şii muhalifler için “Hükümeti devirmek ve rejimi değiştirmek isteyen terör grupları” nitelemesinin kullanılması, Sünni rejimin Şii muhaliflerle ilgili tehdit algıladığı şeklinde anlaşılabilir. Tehdit algılamasının bir diğer boyutu İran konusundadır. Üstelik İran’la ilgili kaygılar yalnızca Bahreyn kaynaklı değil Basra bölgesi için de yaygın bir endişe kaynağıdır. Nitekim 20 Ağustos’ta Bahreyn’deki, 21 Ağustos’ta ise Kuveyt’teki resmi makamlardan gelen açıklamalarda İran’ın nükleer tesislerine yapılacak olası bir askeri saldırı durumunda, Basra Körfezi ülkelerinde harekete geçecek olan bazı gizli Şii terör gruplarının varlığının tespit edildiği bildirmiştir. Bu gelişmeleri 3 Ağustos’ta Kuveyt makamlarının biri asker olmak üzere 7 vatandaşını İran adına casusluk yaptıkları gerekçesi ile tutuklaması izlemiştir. Ard arda gelen gelişmeler, Körfez ülkelerinin kaynağını İran’a bağladıkları bir istikrarsızlaştırma operasyonu ile karşı karşıya oldukları algısıyla hareket ettiklerini göstermektedir. Bu gelişmelere karşılık Bahreyn’in İran’ın tepkisini çekmemek için uzun süredir dikkatli bir tutum izlediği bilinmektedir. 2007 yılında İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Bahreyn’e yaptığı ziyaret sonrasında iki devlet arasındaki ekonomik ilişkilerde artış meydana gelmiştir. 2009 yılında Rehber Ayetullah Hamaney’in danışmanı Ali Ekber Natek-Nuri’nin Bahreyn’in İran’ın bir parçası olduğu yönündeki açıklamasıyla patlak veren güven bunalımının ardından, İranlı yetkililer Bahreyn’in egemenliğine saygı duyduklarını açıklamış, bir süre sonra da İran Dışişleri Bakanı ilişkilerin normalleşmesi için Bahreyn’e gitmişti. 2007 yılında Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Körfez İşbirliği Konseyi toplantısına katılması, Körfez ülkeleri ile İran arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi bakımından tarihi bir önem taşıyordu.
Gelinen noktada, İran’la ilgili rahatsızlığını doğrudan ifade etmekten kaçınan Bahreyn’in Şii vatandaşları üzerindeki baskısını seçim süreci boyunca sürdürmesi beklenmektedir. Körfez ülkelerinin ile İran’la ilgili tehdit algılamalarının, 2003’ten sonra Irak’ta Şii çoğunluğun iktidarı elde etmesiyle yeni bir boyut kazandığı muhakkaktır. Bu gelişme Bahreyn yönetimi tarafından kaygıyla izlense de, bölgedeki tüm Şii toplulukları gibi Bahreyn Şiileri tarafından memnuniyet ve umutla karşılanmıştır. Öte yandan, İran ile Körfez Şiileri arasındaki ilişkilere bakarken bu toplulukların İran’ın mutlak uydusu olduğu şeklinde bir yanılgı vardır. Oysa bu topluluklarla İran arasında siyasi ya da dini anlamda çok güçlü bir himaye ilişkisi ya da hiyerarşi bulunmamaktadır. Örneğin Körfez’deki Şiilerin taklid mercii olarak çoğunlukla Necef ve Kerbela’daki din adamlarına bağlı olduklarını söylemek gerekmektedir. Ayetullah Sistani’nin yalnızca Irak’ta değil Körfez ülkelerinde yaşayan Şii toplulukları içerisinde de en büyük mercii taklid olduğu ileri sürülmektedir. Bu açıdan, belki Körfez Şiileri üzerinde İran etkisinin yanı sıra bir ölçüde de Irak etkisinin olduğu dahi söylenebilir.
Sonuç olarak, Bahreyn’de son seçim sürecinde yaşanan gelişmeler, iktidarın siyasal sisteme entegre olmayan bir grupla yaşadığı sorunlardan fazlasının yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Körfez’de tam olarak bir “Şii uyanışı”ndan söz etmek mümkün olmasa da, bu bölgenin iç dinamiklerinin İran’ın nükleer sorununa, Irak’taki mezhepsel siyasete ve Lübnan Hizbullahı’nın durumuna duyarlığı olduğu rahatlıkla söylenebilir.