Arama Yapın

Aramak istediğiniz kelimeyi yazın

Koordinatörlükler

Irak Seçimleri Öncesi Erbil, Süleymaniye ve Duhok Gözlemleri

Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Irak’ta Ocak 2010’da yapılması planlanan seçimlerden önce ülkedeki siyasi havayı koklamak, yapılacak seçimlerin siyasi gruplar tarafından nasıl değerlendirildiği ve özellikle Türkmen siyasi kuruluşlar ve halkın davranışları, siyasal tercihleri ve bölge yönetimi ile ilişkilere ilişkin değerlendirmek üzere ORSAM olarak iki ekip halinde yaklaşık 10 gün süren bir saha araştırması yaptık. Bu amacın yanı sıra yanı sıra bulunduğumuz şehirlerin sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına ilişkin gözlemler yapma imkânı da bulduk. “Erbil, Süleymaniye ve Duhok Gözlemleri”, bölgedeki siyaset üzerine notlar içerirken, şehirlerin yaşamına ilişkin karşılaştırmalı gözlemlere de yer vermektedir.

Özel bir havayolu firmasının uçak seferleriyle haftanın her günü Türkiye’den Irak’ın Erbil ve Süleymaniye kentlerine uçulabilmektedir. Birer gün arayla iki kente günde 1 kez uçak seferleri yapılmaktadır. Son olarak Türk Hava Yolları (THY) da Erbil ve Süleymaniye’ye sefer başlatmıştır. Hem bölge gazetelerinde hem de halkla yapılan görüşmelerde THY’nin ilk seferinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretiyle aynı zaman denk gelmesinin bir jest olarak değerlendirildiği görülmüştür. Bizim de içinde bulunduğumuz Erbil uçağının tam dolu kapasiteyle uçması ilk göze çarpan etken olmuştur. Her gün sefer olmasına rağmen tam dolu kapasiteyle uçulması bölgeye olan ilgiyi gösterir niteliktedir. Ayrıca göze çarpan başka ilginç bir olgu da uçaktaki çeşitlilik olmuştur. Sadece Türk ve Iraklılar değil, dünyanın birçok ülkesinden insan Erbil’e bizimle birlikte seyahat etmiştir. Türkü, Arabı, Kürdü, Amerikalısı, İngilizi, Japonu, Korelisi, Afrikalısı, Latin Amerikalısı ve daha birçok ülke vatandaşının hepsinin birlikte aynı uçakta olması, bir festivale gidiyor havası yaratmıştır. Ancak uçaktaki Türkçe hakimiyeti de gözlerden kaçmamıştır.

Pilotun Erbil semaların olduğumuzu anons etmesiyle birlikte, Erbil ve çevresini kuşbakışı biçimde az da olsa görme imkanı bulduk. Yapı itibariyle tarıma elverişli görünen büyük boşluklar dikkati çekerken, az da olsa bazı ekili alanların bulunduğu gözlemlenmiştir. Bölgedeki ekili alanların azlığına rağmen manav, market ve pazarlarda elmadan Hindistan cevizine, ıspanaktan pırasaya kadar her türlü sebze ve meyve mevcuttur. Tamamen dışarıdan özellikle de Türkiye’den getirilen bu ürünler, Türkiye şartlarına nazaran oldukça ucuzdur. Bunun bölgedeki vergi sistemiyle yakından ilgili olduğu söylenebilir.

Tüm uyarılara rağmen uçak inmeden açılan cep telefonları ve uçak tekerleğini piste koyduğu anda hareketlenen yolcular, Ortadoğu’nun bütün kuralsızlığını ortaya koyan ve tüm karmaşasını yansıtan bir görüntü oluşturmuştur. Havaalanına ilk adım atıldığında tam bir Ortadoğu şehri havasını koklayacağınızı tahayyül ederken, küçük binaların arasından yükselen büyük bloklar ve yeni inşaatlar, bu hayali delercesine karşınıza çıkmaktadır. Uçaktan indikten sonra havaalanının içine girildiğinde oldukça modern bir iç dizaynla karşılaşılmaktadır. Havaalanı görevlileri ve Kürt polislerin düzgün İngilizcesi şaşırtıcı bir şekilde ortama ayak uydurmakla birlikte, arı gibi çalışan Bangladeşli hizmet görevlileri bu ahengi bozmakta ve sizin Ortadoğu’dan kopmanıza izin vermemektedir. Bangladeşlilerin hem ucuz iş gücü hem çok çalışmaları hem de her türlü işi yaptıkları gerekçesiyle tercih edildikleri söylenmektedir. Havaalanında görüştüğümüz bir Kürt yetkili, Bangladeşli işçilerin az paraya çok çalıştıklarını ve onların yaptığı işi yerli halkın yapmayacağını ifade etmiştir. Pasaport kontrolünde yaşadığımız ufak pürüzün ardından kafamızda oluşan “bölgede Türkiye’ye karşı bir antipati mi var” sorusuyla, şehir merkezine doğru nasıl gideceğimiz konusunda bilgi almaya çalışırken, Kürt olduğunu öğrendiğimiz bir polisin oldukça iyi Türkçe konuşarak bize yardım etmesi, hem kafamızdaki soru işaretinin biraz olsun yok olmasına hem de bölgeye gitmeden önce söylenen “her yerde Türkçe konuşarak anlaşabilirsiniz” olgusunun kanıtlanmasına vesile olmuştur. Havaalanının içine araba alınmamasına rağmen, sonradan Amerikalı olduklarını öğrendiğimiz baskını andıran görüntülerler sergileyerek siyah büyük lüks jiplerle havaalanının içerisine giren iri yapılı adamların rahat tavırları ve hiçbir Kürt yetkilinin müdahalesine maruz kalmadan havaalanı içerisinde dilediği gibi hareket etmesi, Kürt yönetiminin ABD’ye karşı zaafını gösterir nitelikteydi.

Bölgede Türkçe’nin yaygınlığı ve Türkiye izlerini attığınız her adımda görmek mümkün. Havaalanı dışına çıkmak için bindiğimiz serviste İbrahim Erkal şarkıları dinleniyordu. Şöförün Kürt olmasına ve Türkçe bilmemesine rağmen şarkılara eşlik ettiğini gördük. Erbil şehrine girer girmez Türk inşaat firmalarının ağırlığı oldukça fazla hissediliyordu. Erbil’deki düzgün yollar dikkatimizi çekerken, bu yolların hemen hemen hepsinin Türk firmaları tarafından yapıldığını öğreniyoruz. Erbil’de görüştüğümüz kişiler kentteki değişimin özellikle son dört yılda gözle görülür biçimde hissedildiğini ve bunda Türk firmalarının en önemli katkıyı yaptığını söylüyorlar. Yeni yollar üzerinde seyreden araçların yeniliği de dikkat çekiyor. Kabaca bir hesapla, yoldan geçen 10 araçtan 8’i 5 yaşından küçük ve çoğunluğu yeni. Japon ve Koreli otomotiv firmalarının ağırlığı tartışmasız bir biçimde hissediliyor. Bölgede araba fiyatlarındaki ucuzluk ve çeşitli ödeme kampanyaları, çok sayıda kişinin araç sahibi olmasına yol açarken, araç trafiğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Erbil havaalanı şehrin dışında olmasına rağmen yoğunluk havaalanının girişine kadar devam etmektedir. Bu yoğunluğu Süleymaniye ve Duhok’ta da görmek mümkün. Erbil Valisi Nevzat Hadi ile yaptığımız görüşmede kendisinden aldığımız bilgiye göre, 2003’ten önce Erbil’de 34 bin civarında araç varken, şimdiki araç sayısı 400 bin’e yükselmiş durumda. Şahsi araçların çok olması toplu taşımanın sınırlı olmasını beraberinde getiriyor. Erbil ve Süleymaniye’de toplu taşıma yok denecek kadar az olmasına rağmen, standart tarifesi olan (nereye giderseniz gidin 3 bin dinar ve bu rakam üç vilayette de geçerli) taksiler oldukça revaçta. Duhok’ta ise toplu taşıma diğer şehirlere nazara daha yaygın. Şehirlerdeki trafik yoğunluğuna rağmen, trafik düzenlemesindeki aksaklık hissedilir biçimde belli oluyor. Trafik ışıkları oldukça az, ancak hemen her kavşakta trafik memurlarını görmek mümkün. Ancak trafik memurlarının da trafik düzenini tam anlamıyla sağlayabildiğini söylemek zor. Zira trafik memurları da genellikle trafiği akışına bırakıyor.

Şehir merkezlerindeki ekonomik yaşamda şaşırtıcı bir biçimde canlılık ve hareketlilik yaşanıyor. Bu anlamda beklentilerimizin üzerine çıkıyor. Ancak üç şehir arasında Süleymaniye’deki yoğunluk diğer iki vilayete göre biraz daha farklı. Süleymaniye’nin oldukça modern ve rahat bir yapısı var. Şehirde kadınların giyim tarzları ve hareketleri incelendiğinde bu daha rahat anlaşılmakta. Ancak Erbil ve Duhok bu bakımdan birbirine daha fazla benzemekte. Bu iki şehirde çarşı ve pazardaki kadın sayısı Süleymaniye’ye nazaran oldukça az. Alışveriş daha çok erkekler tarafından yapılıyor. Görüştüğümüz kişiler bunun KDP ve KYB arasındaki farktan ileri geldiğini belirtiyor. Bilindiği gibi Süleymaniye KYB’nin Erbil ve Duhok KDP’nin kontrolünde. KYB daha liberal ve uzlaşmacı olarak tarif edilirken, aşiret yapısını koruyan KDP bu anlamda daha muhafazakâr ve tutucu olarak lanse ediliyor. Diğer taraftan Erbil ve Duhok’taki İslamcıların etkisinin bu yapıya katkısı olduğu düşünülmekte. Süleymaniye’deki açık görüşlülük, Goran Hareketine karşı olan tavırda da kendini belli ediyor. KYB’liler bile Goran’a karşı olumsuz bir düşünce beslemiyor. Bunu KDP ve Barzani’ye karşı da görmek mümkün. İki parti arasında geçmişten gelen ve çatışamaya kadar varan rekabete rağmen Süleymaniye’deki birçok yerde Barzani ve Talabani’nin fotoğrafları yan yana duruyor. Ancak bu görüntüye Erbil’de rastlamak daha zor. Diğer taraftan Duhok, Süleymaniye ve Erbil’e göre, Ankara ve İstanbul’un yanında bir Anadolu şehri gibi duruyor. Süleymaniye ve Erbil’de çok sayıda büyük alışveriş merkezlerine rastlarken, Duhok’ta tek alışveriş merkezi bulunuyor. Ancak Duhok’ta da yeni inşaatlar tüm hızıyla sürüyor. Duhok diğer iki vilayete göre daha sakin ve kapalı. Duhok’ta, Süleymaniye ve Erbil’e nazaran akşam daha erken oluyor, hareketlilik daha erken bitiyor.

Bölgede Erbil’deki siyasi ağırlık kendini daha fazla hissettiriyor. Asker ve polisin kontrolünü her yerde görebiliyorsunuz. Buna halk alışmış durumda. Ancak herhangi bir müdahale olmamasına rağmen bir yabancı için tedirginlik yaratan bir durum. Bu kadar çok asker ve polis sanki şehirde bir sıkıyönetim varmış hissini uyandırıyor. Bu durum bölgesel yönetimin merkezinin Erbil olmasından da kaynaklanıyor. Ancak aynı durumu Süleymaniye ve Duhok için söylemek zor. Erbil’de devlet daireleri çok sıkı bir şekilde korunuyor. Bağdat’ta Şii-Sünni çatışması nedeniyle mahalleleri ayırmak için kullanılan büyük beton bloklar, burada devlet dairelerini ve bölge yönetiminin önde gelen yetkililerinin evlerini korumak için kullanılıyor. Erbil yönetimin merkezi olması sebebiyle kendini ve varlığını kanıtlama çabasında sanki. Şehrin her noktasında bölgesel yönetimin bayraklarını görmek mümkün. Devlet daireleri, dükkanlar, seyyar satıcılar, arabalar… Ancak aynı manzarayı Duhok ve Süleymaniye’de görmüyorsunuz. Devlet daireleri hariç az sayıda bayrak asılı. Dikkati çeken bir diğer noktada Irak Devleti bayrağının hemen hemen hiç olmaması.

Bölgedeki güvenlik de oldukça gelişmiş durumda. Kürt yönetiminin çok güçlü bir istihbarat ağına sahip olduğu ve peşmergelerin de özellikle ABD tarafında iyi eğitildiği söyleniyor. ABD’nin peşmergelere katkısı, birçok peşmergenin üzerindeki askeri üniformalardaki “U.S ARMY” (Birleşik Devletler Ordusu) yazısıyla kanıtlanıyor. Saha çalışması sırasında hiçbir asayiş olayına rastlanmadığı gibi, bu konuda herhangi bir haberin de çıkmaması önemli. Ancak dönem dönem silah seslerinin duyulduğu söyleniyor. Yine de gece geç saatlere kadar sokaklarda dolaşmanızda, cafe ve restoranlarda oturmanızda hiçbir sakınca yok. Ayrıca çok afişe edilmese de eğlence merkezleri mevcut. Irak’ın birçok bölgesinin aksine market ve büfelerde içki satılıyor. Özellikle Süleymaniye’de içki tüketiminin daha fazla olduğu söyleniyor. Ayrıca kadın ve erkeklerin bir arada gidebildiği gazino, restoran ve eğlence merkezleri de mevcut.

Güvenlik şehirlerarası yollarda da oldukça fazla. Şehirlerarası yolculuk taksi-dolmuşlarla yapılıyor. Şehirlerarası yollarda kontrol noktaları bulunuyor. Erbil-Süleymaniye ve Erbil-Duhok arasında 8, Süleymaniye-Duhok arasında 11 adet kontrol noktası bulunuyor. Aslında daha kısa sürmesi beklenen yollar kontrol noktaları nedeniyle uzuyor. Erbil-Süleymaniye arası ve Erbil-Duhok arası hemen hemen aynı uzaklıkta. Ortalama 2,5 saatte ulaşabiliyorsunuz. Ancak Duhok-Süleymaniye arası 5-5,5 saat sürüyor. Ancak birçok kişi Duhok’tan Süleymaniye’ye giderken önce Erbil’e gidip oradan Süleymaniye’ye gitmeyi tercih ediyor. Ancak çok tercih edilmese de Duhok’tan Süleymaniye’ye giderken direkt olarak gitmek daha heyecan verici. Çünkü bu güzergahta dağ yolları kullanılıyor ve güzel manzaralar eşliğinden yolculuk yapma imkanı buluyorsunuz. Hatta Kandil Dağı’nın eteklerinden, Zap Suyunun kenarından geçerek yolculuk yapıyorsunuz. Şehirlerarası yollarda taşımacılık yapan taksi şoförlerinin, kontrol noktalarındaki görevlileri ile iyi ilişkilere sahip. Birçok özel araç kontrol noktalarında durdurulurken, birçok taksi transit geçiş yapabiliyor. Kontrol noktasındaki görevliler artık Türkiye Cumhuriyeti pasaportu görmeye alışmış durumda. Pasaport üzerindeki ay-yıldızı gören “tamam, tamam” deyip içine bakmadan geri uzatıyor. Yaptığımız seyahatler boyunca pasaportumuz sadece 2 kere kontrol edildi. Sorulan ilk soru “hangi şirkette çalışıyorsunuz”. Irak’ın kuzeyinde faaliyet gösteren Türk şirketlerinde çalışanlar oldukça fazla seyahat etmekte. Türkiye ve Irak’ın kuzeyi arasındaki ilişkilerde geçmiş dönemin gerginliği dezavantaj gibi gözükse de seyahat boyunca Türk olmanın avantaj olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’den olduğumuzu öğrenen herkes Irak’ın kuzeyindeki yerleşik literatürün baş cümlesini sarf ediyor “ser çawa- yani başım üstüne”. Hatta Türkiye’ye karşı yoğun bir sempati söz konusu. Türk şarkılarını her yerde duyabileceğiniz gibi, Türk ligi takip ediliyor, Türk televizyonları seyrediliyor ve Türk sanatçıların posterleri her yere asılıyor. Seyyar satıcılar da bile Türkçe CD’ler, Türk sanatçı ve futbolcuların posterlerini bulmak mümkün. Türk dizileri Kürtçe’ye çevrilerek yayınlanıyor. Son dönemin en çok seyredilen Kürtçeye çevrilmiş dizilerinin Kurtlar Vadisi ve Kınalı Kar olduğunu öğreniyoruz. Hatta Türkiye’de gişe rekorları kıran Recep İvedik filmi bile Kürtçe’ye çevrilmiş. Bölgedeki halka göre en kaliteli ürünler Türk ürünleri. Örneğin bir alışveriş merkezinde bulunan giyim mağazasında ünlü markaların taklitlerine rastladık. Bunların orijinal olup olmadığını tezgahtara sorduk ve orijinal olduğunu söyledi. Ancak dikkatli baktığımızda orijinal olmadığı çok net anlaşılıyor. Bunların orijinal ürünler olmadığını tezgahtara söylediğimizde yoğun bir itirazla karşılaşıyoruz. Bize “bu ürünler Türkiye’den geliyor ama”, diye cevap veriyor. Hatta Türkiye sempatisinin doruk noktaya çıktığı anlara şahit oluyoruz. Bir akşam taksiye biniyoruz ve Erbil’de son üç yıldır görülmemiş şekilde yağmur yağıyor. Kürt olan taksi şoförüyle sohbet ediyoruz. Türk olduğumuzu öğrenen taksi şoförü önce gülüyor ve bölgeye ilk kez giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Erbil’de olduğunu söylüyor ve bize yarı Türkçesiyle “siz buraya geldiniz, hayır getirdiniz, Erbil’e üç senedir böyle yağmur yağmadı”, diyor. Türkiye’ye olan ilginin bu denli yüksek olması hem bizi sevindiriyor ve gururlandırıyor hem de şaşırtıyor. Geçmişte yaşanan gerginlikler tamamen unutulmuş gibi.

Türkiye’nin bölgeyle yakınlaşması yönetimi olduğu kadar her kesimden halkı da mutlu ediyor. Konuştuğumuz Türkmenler de Türkiye’nin bölge ile yakınlaşmasını destekliyor. Zira bölgeye yapılan her şeyden kendilerinin de faydalandıklarını söylüyorlar. Özellikle Erbil’de yoğun bir Türkmen nüfusun yaşadığını biliyoruz. Tam bir nüfus sayımı yapılamadığı için sayıları belli olmamakla birlikte 250-400 bin arasında Türkmen’in Erbil’de yaşadığı söyleniyor. Süleymaniye ve Duhok’ta ise bu rakam oldukça düşük. Özellikle Erbil’deki küçük esnafların birçoğu Türkmen. Özellikle Erbil Kalesi ve çevresindeki dükkanların 10’undan 8’i Türkmen. Hatta peşmergelerin kontrolündeki Erbil Kalesi’nin içerisinde bulunan ve yöreye özgü eşyalar satan dükkanın sahibi bile Türkmen. Erbil Kalesinden hemen aşağıya indiğinizde Türk eserlerini görmek mümkün. Kalenin çok yakınında bir Türk Mezarlığı var. Ancak yönetim tarafından üzerine büyük bir alışveriş merkezi yapılıyor. Önce mezarlığın üzerinin tamamının kapatılması istenmiş. Türkmenler yoğun direniş gösterince bir kısmı bırakılmış. Ayrıca eski bir Türk çarşısı olan Erbil’in merkezindeki Kayseri Çarşısı da önemli bir yer. Buradaki esnafların çoğu da Türkmen. Kayseri Çarşısı da yönetim tarafından yıkılmak istenmiş. Çarşı esnafının mezarlığın üzerine yapılan yeni alışveriş merkezine taşınacağı yönünde yönetim tarafından bildiriler dağıtılmış. Ancak çeşitli girişimler sonucu bu karar durdurulmuş. Ayrıca bazı Türkmen okulları da kapatılmak istenmiş. Erbil’de 9’u ilkokul, 2’si ortaokul ve 2’si de lise olmak üzere, 13 Türkmen okulu bulunuyor. Bunların hepsinde derslerin yarısı Türkçe okutuluyor. Aynı zamanda Arapça ve Kürtçe de eğitim veriliyor. Ancak son zamanlarda Türkmen okullarındaki eğitim seviyesinin ve buna bağlı olarak öğrenci sayısının düştüğü söyleniyor. Ayrıca eskisi gibi Türkmenlerin bir arada yaşamadığı ve Erbil’in çeşitli mahallelerine dağıldığı bilgisini elde ediyoruz. Bu nedenle Türkmen ailelerin çocuklarını bu okullara gönderemediği ifade ediliyor. Yönetim Türkmen okullarına karışmamakla birlikte, yardımcı da olmuyor. İnceleme imkanı bulduğumuz en çok öğrencisi bulunan (368 kişi) Türkmen okulu olan Oğuzhan Ortaokulu’nun durumu oldukça kötü. Pek çok eksiği bulunuyor. Son dönemde İhsan Doğramacı Erbil Vakfı’nın yaptığı yardımlarla ayakta durduğunu öğreniyoruz. Bunlar Türkmen halkı arasında yönetime karşı bir antipati oluştursa da Türkiye’nin bölgeye yönelik politikası sonucu, bölgesel yönetimin Türkmenlere daha çok yaklaştığı, Türkmen halkın artık eskisi gibi Türkmence konuşmaktan ve kimliğini açıklamaktan çekinmediğinden bahsediliyor. Bu noktada özellikle 2007 öncesinde Türkmenlere karşı bir baskı olduğunu öğreniyoruz. Özellikle Saddam Hüseyin devrildikten sonra çok sayıda Türkmen kuruluşun kapandığı bilgisini alıyoruz. Diğer taraftan çok sayıda kilise de gözümüze çarpıyor. Bölgede Hıristiyanların da yaşadığını bilmekle birlikte kiliseler, bu varlığın kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Erbil’deki Hıristiyanlar toplu olarak Ankawa isimli bir mahallede yaşıyor.

Bölge halkı birlikte yaşamayı tamamen kabullenmiş durumda. Kürdü, Türkmeni, Hıristiyanı, Yezidisi ve hatta Arabı, bölgede beraber yaşamaktan başka şansları olmadığının farkında. Bu yüzden bölgede yapılan son seçimler oldukça renkli geçmiş. Yine de yönetimin çok hile yaptığı konuşuluyor. Halk yine de çok sayıda oluşumun ortaya çıkmasından memnun gözüküyor.

Sonuç olarak, bölgede sosyal, siyasal, ekonomik kısaca her alandaki hareketliliği gözlemlemek mümkün. Bölge hızla gelişiyor ve bu anlamda Irak’ın çok önünde. Bölgede artık oturmuş bir sistemin olduğu bir gerçek. Halk Irak’tan oldukça kopuk. Onları daha çok bölgenin iç siyaseti ilgilendiriyor. Bazı kişilerin Irak’ta 2010’da yapılması planlanan seçimlerden bile haberi yok. Bölge halkı Irak’a yapılanlarla değil, bölgeye ilişkin yapılanlarla ilgileniyor. Birçoğu Irak’a ihtiyaçları olmadığını, zaten her şeyin bölgede mevcut olduğunu söylüyor. Türkiye’nin son dönemdeki bölgeye yönelik politikası da halkın gözünde bu düşünceyi pekiştiriyor. Türkiye tahmin ettiğimizden daha fazla ilgi görüyor ve hem halk hem de siyasetçiler tarafından bu ilginin artması dört gözle bekleniyor.

Başlıklar

Bu Yazıyı Paylaşın
Yazdır

Benzer Yayınlar