Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail’in kuruluşundan 1990’ların ortalarına kadar inişli çıkışlı bir seyir izlese de 1990’ların ortalarında Türkiye, terör örgütü PKK’yla mücadelede bölgesel bir yaklaşım sergileyerek, Suriye’nin örgüte verdiği desteğe karşılık İsrail’le ilişkilerini stratejik işbirliği düzeyine çıkarmıştır. Bu dönemde yapılan stratejik anlaşmalarla ticaretten turizme her alanda üst düzey ilişki kurulması planlanmıştır. Bu noktada özellikle askeri alanda yapılan işbirliği anlaşmaları ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede 2001’den bu yana Konya ovasında “Anadolu Kartalı” adını taşıyan eğitim tatbikatları yapılmaktadır. Anadolu Kartalı Eğitimleri yılda 4 dönem halinde, Konya'daki Üçüncü Ana Jet Üs Komutanlığı bünyesinde bulunan eğitim merkezinde, milli ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilmektedir. Uluslararası düzeyde yapılan tatbikatlara ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda gibi ülkelerin yanı sıra, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan gibi Ortadoğu ülkeleri de iştirak etmekte, zaman zaman NATO bünyesinde görev yapan pilotlar da bu eğitimlere katılmaktadır. Diğer taraftan İsrail uçakları da 5 eğitim devresinde yer almıştır. 2009 yılında da eğitimlere başlanmış ve 3. devresinin 12-23 Ekim tarihlerinde yapılması planlanmıştır. Bu devrenin uluslararası düzeyde yapılması düşünülürken, tatbikat millileştirilmiş ve milli güç unsurları tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak medyada çıkan haberlerde tatbikata katılması öngörülen İsrail’in Türkiye tarafından dışlandığı, bunun sonucunda ABD’nin ve diğer ülkelerin tatbikata katılmaktan vazgeçtiği ifade edilmiştir. Bunun üzerine özellikle İsrail basını İsrailli yetkililere dayandırdığı haberlerde Türkiye’ye yönelik ağır ve yapıcı olmayan eleştirilerde bulunmuştur. Türk Dışişleri Bakanlığı da yazılı bir açıklama yaparak, tatbikata katılacak devletlerle yapılan istişareler sonucu tatbikatın millileştirildiğini açıklamıştır. Tatbikat özellikle İsrail basınında, 2. “One Minute” olayı olarak adlandırılmakta ve Türkiye ile İsrail arasında kriz varmış gibi gösterilmektedir. Özellikle Gazze operasyonu sonrasında İsrail’in kullandığı uçakların Türkiye’de eğitim aldığına dair eleştirilere karşı cevap olarak İsrail’in dışlandığı ifade edilmektedir. Ancak hem Türk hem de İsrailli yetkililer tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında olaya soğukkanlılıkla yaklaşıldığı ve olayın kriz boyutuna tırmandırılmamasına çalışıldığı söylenebilir. Zira Türk Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, İsrail basınında çıkan haberlere atıfla İsrailli yetkililer aklı selime davet edilmiştir. Diğer taraftan İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak da “Türkiye-İsrail ilişkileri stratejiktir ve onlarca yıldır sürmektedir. Tüm iniş çıkışlarına rağmen, Türkiye bölgede merkezi bir figür olmayı sürdürüyor. Türkiye’ye karşı fazla eleştirici olmamak gerekir”, ifadesinde bulunarak, ortamı yumuşatmaya çalışmıştır. Aynı şekilde İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon ve Çalışma, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ben Eliezer de Türkiye’nin önemine ilişkin yaptıkları açıklamalarla yapıcı davranmıştır. Bu noktada Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilere iki açıdan bakmakta fayda vardır. Türkiye açısından bakıldığında olayın, son dönemde İsrail’le ilişkilerde yaşanan gerilemenin bir devamı niteliğinde olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Özellikle 2000’lerde yaşanan bu düşüşün uluslararası ve bölgesel sebeplerden kaynaklandığı söylenebilir. Bu bağlamda Türkiye’nin dış politikasının da değişmesi neticesinde İsrail ile ilişkilerin geçmişten gelen siyaset kapsamında yürütüldüğü ve İsrail’in Filistin’e yönelik uygulamalarına karşı oldukça tepkili olduğu bilinmektedir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ziyareti sırasında İsrail'den gelen açıklamaların sorulması üzerine, “böyle dönemlerde bölgemizde herkesin aklıselim içinde davranması, barış ve istikrar ortamını zedeleyecek davranışlardan uzak kalması beklenir. Gazze'deki insani trajedinin bir an önce son bulmasını, Mescid-i Aksa, Haremüşşerif ve Doğu Kudüs'ün kültürel ve dini kimliğine saygı gösterilmesine büyük önem veriyoruz. Bu konuda Türkiye hassasiyetini göstermiştir, göstermeye devam edecek”, açıklamasını yapması önemlidir. Bu açıklamalar, Türkiye’nin İsrail’in Filistin’e yönelik uygulamaları nedeniyle yapılacak tatbikatta İsrail’i istemediği yönündeki yorumların haklılık payının olup olmadığını düşündürtmektedir. Ancak Türkiye’nin bölgesel çıkmazlarda (İsrail-Suriye arabuluculuğunda olduğu gibi) merkezi konumu dikkate alındığında bölgesel barışa katkı yapacak politikalar üretmeye çalıştığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Olaya İsrail tarafından bakıldığında da Türkiye’nin hem İran hem Suriye ile ilişkilerini geliştirmesi, Irak’a müdahil olması, Ermenistan’la diyalog sürecine girmesi, Rusya ile ilişkileri ilerletmesinin İsrail ve ABD kamuoyunda çeşitli kesimleri rahatsız ettiği ve aşırı tepkinin bu sebepten kaynaklandığı düşünülmektedir. Örneğin Türkiye’nin Ermenistan’la imzaladığı protokolün ardından yaşanan tatbikat olayı sonrasında İsrail’de yaşayan Ermenilerin baskıları sonucu İsrail’in Petach Tikva kentindeki Belediye Meclisi’nin, “Ermeni soykırımının 95. yıldönümünde açılmak üzere, bir soykırım anıtı kurulmasına” karar vermesi ve bunun İsrail için bir ilk olması dikkate değerdir. Ancak İsrail’in bölgede “dost” olan/olabilecek Türkiye’yi kaybetmek istemeyeceği ve diplomatik görüşmeler sonucu alınan karar neticesinde tatbikatın millileştirilmesinden yola çıkarak, İsrailli yetkililerin olayı yatıştırmaya çalıştığı söylenebilir. Ayrıca Türkiye ile iyi ilişkilere sahip İsrail’in Türkiye’nin Ortadoğu’da artan etkisini kullanabileceği ve bu nedenle İsrailli yetkililerin Türkiye’nin bölgedeki stratejik konumuna vurgu yaptıkları söylenebilir. Sonuç olarak, Türkiye-İsrail ilişkilerinde 1990’ların ortalarından ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılına kadar yükselen ilişki grafiği bu tarihten sonra düşüş yaşamaya başlamıştır. Özellikle son dönemde yaşanan krizlerin devam etmesi durumunda Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin yeniden ele alınması ve revize edilmesi gerekebilir.