23 Mayıs 2017’de gece geç saatlerde Katar Haber Ajansı’nın (QNA) sitesinde Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamed es-Sani’ye ait olduğu belirtilen açıklamalar yayınlandı. O andan itibaren Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) medyası yoğun bir şekilde Katar aleyhine yayın yapmaya başladı. Kısa süre sonra ajansın internet sitesinin siber saldırı sonucu bilgisayar korsanları tarafından ele geçirildiği ve İran’ı destekleyici ifadelerin Katar Emiri’ne ait olmadığı açıklandı. Fakat asılsız açıklamalar kullanılarak Katar aleyhine yürütülen propagandanın arkası kesilmedi. Tam tersine kriz daha da büyüdü ve 5 Haziran 2017’de Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE ve Mısır Katar’la tüm ilişkilerini kesti.
Körfez İşbirliği Konseyi’ni (KİK) oluşturan altı ülkeden üçünün Katar’la ilişkilerini kesmesi Doha’yı hazırlıksız yakalamıştı. Katar’ın tek karayolu kapısı olan Selva Kapısı’nın Suudi Arabistan tarafından kapatılmasıyla ülkede gıda sıkıntısı ihtimali belirdi. Suudi Arabistan ve BAE medyasında, ihtiyacı olan gıda maddelerinin büyük çoğunluğunu karayoluyla Suudi Arabistan üzerinden temin eden Katar’ın ablukaya direnemeyeceği ve teslim olacağı beklentisi hakimdi. Katar’ın teslim olmak yerine direnmeyi tercih etmesiyle ve özellikle Türkiye’nin hava yoluyla gönderdiği acil gıda maddeleriyle krizin ilk şoku atlatıldı.
Ablukanın Hedefi
Katar ile ilişkilerini kesen dört ülkenin QNA’da yayınlanan asılsız açıklamalarla fitili ateşlenen krizi en başından itibaren planladıkları gün geçtikçe daha da netleşmeye başlamıştı. Washington Post, 17 Temmuz 2017’de Amerikan istihbaratından yetkililere dayandırdığı haberinde QNA’ya düzenlenen siber saldırının arkasında BAE’nin olduğunu yazdı. Özellikle Suudi Arabistan ve BAE medyasının Katar Emiri’ne ait olduğu iddia edilen açıklamaların QNA’nın sitesinde yayınlanmasının hemen ardından Katar aleyhinde gerçekleştirdiği yayınlar ve geç saatlerde son dakika haberi olarak yayınlanan bu gelişmeyi yorumlamak üzere televizyon stüdyolarında konukların hazır bulunması yaşananların planlı bir kriz olduğu görüşünü güçlendiriyordu.
Katar’a uygulanan ablukanın hedefi, KİK’in üç ülkesi tarafından ‘sürüden ayrı uçmak’ ile suçlanan Doha’yı Riyad-Abu Dhabi ikilisinin politikalarını kabul etmeye zorlamak ve bunun gerçekleşmemesi halinde ülkede bir darbeyi zorlamaktı. Katar için ablukayla paralel ciddi bir şekilde askerî müdahale tehdidi de söz konusuydu. Bu ihtimal üzerine Türkiye, anlaşması krizden önce imzalanan Katar’daki askerî üsse asker göndermeyi erkene aldı. Böylece Ankara, olası bir darbe girişimine karşı askerî gücüyle de Doha’nın yanında olduğunu gösterdi.
Katar’a abluka uygulayan dört ülke, Haziran sonunda krizde arabuluculuk rolü üstlenen Kuveyt aracılığıyla Doha’ya 13 maddelik bir talep listesi iletti. Listede İran’la ilişkilerin kesilmesi, el-Cezire kanalının kapatılması, Türkiye’yle askerî işbirliğine ve Katar’daki Türk askeri varlığına son verilmesi gibi vesayet anlamına gelen maddeler yer alıyordu. Nitekim Katar ‘egemenlik hakkı ihlali’ olarak nitelediği talepleri reddetti.
Kuveyt’in Arabuluculuk Çabası
Körfez ülkelerinde genelde “Hakîmi’l-Halic”, yani “Körfez’in akîl adamı” olarak nitelendirilen Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, krizin başından itibaren çözüm için arabuluculuk rolü üstlendi ve Riyad, Abu Dhabi ve Doha’da görüşmeler gerçekleştirdi. Krizin devamının KİK’in sonunu getirebileceği uyarısında bulundu. Fakat es-Sabah’ın çabası herhangi bir sonuca ulaşamadı. Tam tersine Kuveyt’i de Katar’a abluka uygulayan ülkelerin eleştiri oklarının hedefi haline getirdi.
Katar’la tüm ilişkilerini kesen ülkeler Kuveyt’in arabuluculuk rolünden ve tarafsız kalmasından memnun değil. Kuveyt’ten çözüm için çaba sarf etmek yerine Katar’a karşı kendi yanlarında tavır almasını istiyorlar. Bu rahatsızlıklarını da yönetime yakın isimler aracılığıyla dile getiriyorlar. Örneğin, Suudi Arabistan el-Cezire gazetesi yazarlarından Muhammed Âlu’ş-Şeyh 16 Temmuz 2017’de Twitter hesabında Kuveyt’in Katar krizine yönelik tavrını eleştirerek Suudi Arabistan’ın Kuveyt’i Saddam Hüseyin’in pençesinden kurtardığını ve bu iyiliğinin karşılığını “Katar’ın tırnaklarının kesilmesine” destek olarak görmesi gerektiğini yazdı.
Geçtiğimiz Ocak ayında Kuveyt Ticaret ve Sanayi Bakanı Halit er-Ravdan Doha’yı ziyareti sırasında Katar Emiri’ne Ekim 2015’ten bu yana Kuveyt Futbol Federasyonu’nun üyeliğini askıya alan FIFA’nın cezayı kaldırması için gösterdiği çaba dolayısıyla teşekkür etti. er-Ravdan’ın Katar Emiri’ne teşekkür etmesine tepki gösteren Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Müsteşarı Türki Âlu’ş-Şeyh, Kuveytli bakanı ‘paralı asker’ olmakla itham etti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’a en yakın isimlerden biri olan Türki Âlu’ş-Şeyh’in er-Ravdan’a hakareti Kuveyt’in tepkisine yol açtı ve Kuveyt Dışişleri Bakanı Yardımcısı Halid el-Carallah Suudi Arabistan’ın Kuveyt Büyükelçisi’yle görüşerek er-Ravdan’a yapılan hakaretten duyulan rahatsızlığı dile getirdi.
Alternatif Emir Çıkarma Girişimi
Katar’la ilişkilerini kesen ülkelerin amacı Doha’yı Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman tarafından şekillendirilen Abu Dhabi-Riyad ikilisinin politik çizgisini benimsemeye ve bölgesel planlarını desteklemeye zorlamaktı. Kısacası Katar’a boyun eğdirmekti. Nitekim geçtiğimiz Ocak ayında Fransız Opinion Internationale sitesine konuşan Katar Dışişleri Bakanı, “Suudi Arabistan, Katar’ın kendi etki alanına girmesini istiyor. Bu hiçbir zaman olmayacak” dedi ve Katar halkının ülkenin egemenliği için savaşmaya hazır olduğunu söyledi.
Beklenmedik bir kriz ve ablukayla istediği sonucu alamayan Suudi Arabistan, Doha’da yönetim değişikliği ısrarından vazgeçmedi. Bu kez yönetimdeki es-Sani ailesini bölme, Katar halkını mevcut yönetime karşı kışkırtma ve ülke dışında muhalefet oluşturma planı devreye sokuldu. Bunun için seçilen isim Katar'ın üçüncü emiri Şeyh Abdullah Bin Casim’in torunu, dördüncü emiri Şeyh Ali Bin Abdullah’ın oğlu ve beşinci emiri Şeyh Ahmed Bin Ali’nin kardeşi Şeyh Abdullah Bin Ali es-Sani idi.
Londra’da yaşayan ve Suudi Arabistan’da yatırımları bulunan Şeyh Abdullah Bin Ali, yatırımlarıyla ilgili bazı sorunlar olduğu söylenerek Suudi Arabistan’a çağrıldı. Şeyh Abdullah Bin Ali’nin ülkeye ayak basmasıyla birlikte Suudi Arabistan ve BAE medyası kendisinin çok yakında Katar’ın yeni emiri olacağı yönünde yoğun bir şekilde propaganda yapmaya başladı. Kral Selman Bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la görüştürülerek görüşmelerin fotoğrafları basına servis edildi. Hatta adına Twitter’da hesap dahi açıldı. Yine adına telefon numarası tahsis edilerek Katarlıların sorunlarının çözümü için Şeyh Abdullah Bin Ali’yi arayabilecekleri söylendi.
Katar halkının Şeyh Abdullah Bin Ali’ye iltifat etmemesi sebebiyle plan başarısız olmuş ve zorla alıkonulduğu anlaşılan Katarlı şeyh Riyad’a yük teşkil etmeye başlamıştı. Bunun üzerine BAE’ye gönderilen Şeyh Abdullah Bin Ali, 14 Ocak’ta yayınlanan ses kaydında Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed tarafından rehin olarak alıkonulduğunu ve ülkeden çıkmasına izin verilmediğini açıkladı. BAE ise ses kaydında yer alan iddiaları yalanlayarak Şeyh Abdullah Bin Ali’nin ülkede misafir olduğunu ve dilediği vakit ülkeden ayrılabileceğini söyledi.
İlk ses kaydının medyada yer almasından iki gün sonra BAE’den Kuveyt’e gittiği ve hastaneye kaldırıldığı açıklanan Şeyh Abdullah Bin Ali, yayınladığı ikinci ses kaydında Katarlılara seslenerek mevcut yönetime sahip çıkmalarını istedi. Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed’i ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ı suçlayan Şeyh Abdullah Bin Ali, söz konusu ikilinin gözünün Katar’ın parasında ve doğal zenginliklerinde olduğunu söyledi. Bu açıklamalar, es-Sani ailesi üyesi Katarlı şeyhin Suudi Arabistan’da ve BAE’de rehin tutulduğu iddialarını doğrulayıcı nitelikteydi. Daha da ötesi, Riyad ve Abu Dhabi tarafından kurulan plan başarısız olmuş, Katar’daki mevcut emire alternatif olarak sahaya sürülmek istenen Şeyh Abdullah Bin Ali ablukacı ülkelerin komplosunu deşifre etmişti.
Yeni Alternatif: Sultan Bin Suheym
Geçtiğimiz Ocak ayı sonlarında Doha ve Washington arasında yürütülen görüşmelerin ve imzalanan stratejik işbirliği anlaşmalarının ardından Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın Katar’a uyguladığı ablukanın ve Doha’da yönetim değişikliği girişiminin başarısız olduğu söylenebilir. Fakat Riyad ve Abu Dhabi’nin Katar’da yönetim değişikliği veya en azından Doha’nın başını ağrıtacak bir muhalefet yaratma çabaları bitmiş değil.
Şeyh Abdullah Bin Ali’den istediği sonucu alamayan Suudi Arabistan ve BAE’nin yeni gözdesi, Katar’ın ilk Dışişleri Bakanı Suheym Bin Hamed Bin Abdullah es-Sani’nin sekizinci oğlu 1984 doğumlu Sultan Bin Suheym.
Katar’ı yöneten es-Sani ailesinin fertlerinden Sultan Bin Hamed es-Sani, internette yayınladığı videoda, SST Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sultan Bin Suheym’in milyonlarca dolar borcu olduğunu ve Katar hükümetinden borcunu ödemesini istediğini öne sürdü. Söz konusu videoda Sultan Bin Suheym’in ayrıca 2009 yılında Riyad’da satın aldığı geniş arazi üzerinde içinde otellerin ve iş merkezlerinin yer alacağı büyük bir proje inşa etmek istediği ve 33 milyar riyal tutarındaki projenin Katar tarafından finanse edilmesini talep ettiği, isteklerinin reddedilmesi üzerine de muhalif olduğu iddia ediliyor.
Sultan Bin Suyehm bir süredir Suudi Arabistan’da Kral Selman Bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman tarafından en üst düzeyde ağırlanıyor. BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed ve Bahreyn Kralı Hamed Bin İsa el-Halife’yle görüşmeler yapıyor. Katar halkını mevcut yönetime karşı çıkmaya davet eden Sultan Bin Suheym’in bugünkü şartlarda bu çağrısının Katar halkı arasında kabul görmesi ihtimali sıfıra yakın. Buna rağmen bütün o görüşmelerden basına servis edilen kareler, Riyad ve Abu Dhabi’nin Katar’da bir darbe gerçekleştirme ısrarının ve es-Sani ailesi içinde muhalif bir odak oluşturarak söz konusu odağı destekleyip büyütme çabalarının sürdüğünü gösteriyor.