Feyyat Özyazar, ORSAM Danışma Kurulu Üyesi, Gazeteci
Reyhanlı’dan İzlenimler II / 18 Mayıs 2013
18 Mayıs 2013 Cumartesi saat 13.45’te muhalefet partileri Reyhanlı’da “Reyhanlı’ya Ses Ver” adı altında ortak bir yürüyüş gerçekleştirildi. Hatay’ın çeşitli ilçelerinden ve Antakya merkezden iştirak edenler de oldu. Hükümetin Suriye politikasını eleştirildi ve Suriyelilerin Reyhanlı’yı terk etmesi istendi.
11 Mayıs’da ölenlerin yarısına yakını işyeri sahibi. Diğer kısmı da ya meraktan ya da bir iş nedeni ile orada bulunanlardır.
Reyhanlı Belediyesi yanındaki ilk patlamada berber Mustafa Kuday ağır yaralanıyor, yanında çalışan Suriyeli kalfası ölüyor, müşterisi Cemal Cünedioğlu çeşitli yerlerinden yaralanıyor. Aynı güzergâhta fotoğrafçı var. Bilgisayarın önünde fotoğraf dizaynı yaparken patlamanın etkisiyle bilgisayar patlıyor ve gözünden oluyor. Berberin bitişiğinde hediyelik eşya satan bir esnaf ve müşterisi patlamanın etkisiyle ölüyor ve dükkân yok oluyor. On metre ileride bakkal var. Bakkal Ahmet Kazan yaralanıyor. Eşyalar her yana dağılıyor. Üç katlı bina tamamen harabeye dönüyor. Bakkal’ın yan tarafı lokanta, Suriyeliler işletiyor. Şarapnel parçaları içeriyi vuruyor iki kişi ağır yaralanıyor. Hemen yanında kuaför, sahibi ağır yaralanıyor ve sakat kalıyor. Bir çalışanı ölüyor. İşyeri ise darmadağın. Kuaförün yanındaki kadın giyim dükkânında çalışanlar yaralanıyor ve işyeri dağılıyor. Yanlarında pastane ve cep telefon bayii var. Hafif yaralanma sonucu ayakta tedavi oluyorlar. Fakat işyerleri dağılıyor. Aynı güzergâhta seyyar satıcı Suriyeliler var. İki Suriyeli seyyar satıcı da ölüyor. Biri ise yaralı. Belediye parkı içinde olanlar ve 50 metre uzaklıktaki işyerlerinde bulunanlar yaralanıyor.
Diş doktoru Nihat Dağ muayenehanesinde, hastası Azize Yumuşak muayenehaneden çıkarken patlama sonrası şarapnel parçalarından hayatını kaybetti. Telefoncu Karakuş kardeşlere ölüm işyerlerinde geldi. Nakliyat şirketi sahibi Ceyhan ve Uyan ile çocukları işyerlerinde öldü. Baba Mehmet Ceyhan yaralı kurtuldu. Tahir Yumuşak ve Hüseyin Çolak belediye önündeki patlama sonrası neler oluyor merakı ile motosikletle çarşı merkezinden PTT önüne geliyorlar. Trafik yoğunluğundan dolayı PTT önünde motosiklet üzerinde beklerken ikinci patlamada ikisi de yanarak ölüyor. Patlamadan birkaç dakika önce dershaneden çıkıyor bir öğrenci ve ilk patlama olunca PTT önündeki dershane kapısında bekliyor. Trafiği seyrediyor, herkes yukarı doğru yol alırken o duraklıyor ve ikinci patlamada orada ölüyor.
11 Mayıs saldırısı sonrası anne ve babalar evlatlarını arıyor bulamıyorlar. Saatlerce, sonra ya bir enkaz altında ya da bir hastane morgunda buluyorlar. Teşhis için gidiyor yakınlar ama teşhisi yapamıyor, yapmak istemiyor, gözlerine inanamıyor. Kabullenemiyor anne babalar ama gerçek ortaya çıkıyor. Ölümün hak olduğunu biliyorlar da böyle bir ölümü çocuklarına, yakınlarına hak olarak görmüyorlar.
Reyhanlı’da yaralı olanlar her gün göz önünde. Sakat kalanlar Reyhanlı’daki olayın canlı birer şahidi. Onların acısı her gün Reyhanlı halkına 11 Mayıs patlamasını hatırlatacak bir iz bırakmış durumda.
Reyhanlı’da işyerlerinin ve evlerin hasar tespiti yapıldı. İnsanlara ekonomik yönden bir moral verildi. Hasarların bedeli sırasıyla ödendi ve ödeniyor. Şehirde onarım ve tadilat başladı. Patlamanın izleri siliniyor.
Semt pazarları kuruldu ama insanların pazarlara gitmeye cesareti kalmadı. Kalabalığın olduğu ve olacağı yerlere de pek giden yok. Kişisel ihtiyaçlar en kısa yoldan ve süratle tamamlanıp hemen evine veya işyerlerine dönüyor insanlar. Her yabancıya şüphe ile bakıldığı gibi halk birbirine de şüphe ile bakmaya başladı. Zira bu olaylar halkı ikiye hatta üçe böldü. Çünkü kararsızlar da az değil.
Reyhanlı’da Yenişehir gölü bulunuyor. Yaz mevsiminde etrafı dolup taşardı. Bombalı saldırının öncesi Suriyeliler ve Reyhanlı halkı birlikte otururlardı. Öyle kalabalık olurdu ki turistik bir bölgede sanırdınız kendinizi. Bombalı saldırı oldu ne Suriyeli kaldı ne de yerli halk. Oradaki esnaf ve çalışanlar birbirlerini seyrediyorlar. Hayat durmuş, neşe yok, kazanç yok. Şehir merkezinde de benzer durum, öğleye kadar halk mecbur kalmadıkça şehre inmiyor. Öğleden sonra marketlere inenler oluyor. İşi olmayanlarda kahvehanelere gidiyor. Şehir saldırı öncesine göre hayalet bir manzara arz ediyor.
Reyhanlı’da Suriye Aleyhtarı Gösteriler ve Geriye Göç Edenler
Kendi ülkesinde, kendi devlet yetkililerinin bombardımanına, katliamına dayanamayıp Suriye den Türkiye’ye sığınan insanlar orada ölümün var olduğunu ve gidecekleri gün ya da ertesi gün öldürüleceklerini bildikleri halde Reyhanlı’dan kaçıp tekrar Suriye’ye geri döndüler
Yusuf Ali el Hac Ahmet
Suriye’nin İdlib vilayetine bağlı Sermada köyünden. Sermada aslında bir Belde statüsünde ancak onlar “köyümüz” derler. Altı ay önce Reyhanlı’ya gelmiş. Semt pazarlarında kış mevsiminde sıcak içecekler, Biberli pide, çeşitli dürüm gibi yiyecekler satmış.2013 Nisan’dan beri dondurma, soğuk meşrubat satmaya başlamış. Seyyar el arabası var. Tekerlekli saçtan yapılmış bir araba. Bütün gün koşuşturur. Semt pazarlarına gider. Yağmurdan, çamurdan, güneşten nasibini alır. Ama alın teri ile rızkını kazanır. Ev kirasını öder, elektrik su parasını öder, çocuklarına bakar.
Reyhanlı’da Suriye aleyhtarı gösteriler başlayınca pazarları sokaklara çıkmaz oldu, satış yapamayınca da elektrik su parasını ödeyemez oldu, çocukları aç kaldı, kendisi parasız.
“Ben ülkemden zulümden kaçtım, sefaletten kaçtım, bombardımandan kaçtım. Bombalar beni burada buldu, zulüm burada buldu, açlık sefalet burada buldu. Öleceksem memleketimde evimde öleyim dedim.” Ve ülkesine göç etti.
Giderken ağlıyordu, eşi de dört çocuğu da. Çünkü orada ölüm vardı. Belki gittikleri gün akşamı belki de ikinci gün mutlaka bir bomba gelecek ve zalim ordudan birisi onları vuracak.
Mecit el Abid abu Rahmi ve Eşi Zehra
Suriye’nin Hama ili El Gab bölgesinden bin bir güçlükle Türkiye ye göçmüşler.
Evleri gitmiş, yakınları ölmüş. 7 ay önce 130 km. yolu rüşvet vererek, açıkta yatarak Hama bölgesinden Türkiye hududuna gelebilmişler. Ölüm kimseden korkmaz ve utanmaz. Her yerde ölüm var. Ancak azap ve işkence içinde, adaletsiz bir şekilde ölüm onları da korkutmuş. Macit, Reyhanlı’da çalışıyordu. Kendine göre bir düzen kurmuştu. Sevdirmişti kendini bir gıda toptancısına ve orada hamallık yapıyordu. 6 çocuğu vardı. Yetişkin iki kızı ve eşi de tarım mevsimi ile birlikte tarlalara gidiyorlardı. Her biri 23 TL yevmiye alıyordu. Evlerine eşya almışlar; televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı tam bir ev sahibi olmuşlardı. Suriye’de kaybettiklerini bulamasalar da sağlıkları yerinde, onurlarını korumuşlar, namuslarını korumuşlardı.
Reyhanlı’da olaylar başlayınca eve kapanmışlar, dışarı çıkamaz olmuşlardı, hatta yakın bir yerdeki bakkala bile gidemiyorlardı. Birkaç kişiyle dostluk kurmuş, telefon numaralarını biliyordu Macit ve onlara telefon edip yardım istiyor. Bana ekmek alın, sebze alın, çocuklar aç diye sesleniyor telefonda. Ekmeğini alıyor dostları, yiyecek getiriyorlar ancak korku var içinde dönmeye karar veriyor. Tanıştığı insanlardan birisi de benim. Telefon ediyor gidiyorum evine ve ağlayarak anlatıyor.
“Bu kötü bir kader. Ben eşimi çocuklarımı bombalardan kurtarmak için buralara geldim ama bombalar peşimden gelmiş. Bütün Suriyelileri aynı kefeye koyuyorlar ve Reyhanlı halkının bir kısmı bizi düşman gözü ile görüyor. Bu ölümlere sebep olarak bizler gösteriliyoruz. Hedef haline geldik. Hergün telefonla ekmek sebze isteyemem. Penceremi dahi açamıyorum. Çalışıp para kazanma imkânımda kalmadı gitmek zorundayım.” Ertesi gün gidiyor.
Rıdvan el İsa abu Vasel ve Eşi Muna
Suriye’nin İdlib vilayetinin Binnec bölgesinden. 5 çocuk babası. Dindar, mütevazı ve hürmetkâr bir insan. Altı aydan fazladır Reyhanlı’da. İnşaatlarda çalışıyor. Sıvacılık, boyacılık yapıyor. Çocukları da Suriyelilerin açmış olduğu Kur’an kursuna gidiyor. Reyhanlı ilçesinin en ücra köşesinde küçücük bir ev kiralamış. Ucuz olsun diye 3 km’den fazla uzakta. Her gün çocuklarını sabah Kur’an kursu okuluna getirip akşamları alıyordu. Reyhanlı’da patlama olunca bir inşaatta imiş. Hemen işi terkedip çocuklarını eve almış ve eve kapanmış. Üç beş gün kapı pencere kapalı, edindiği dostlara telefon ederek ekmek, sebze istemiş. Korkutanlar olmuş kendisini. Eşi de peçeli olarak dolaştığından Suriyeli olduğu her halinden belli. Sizi vurur öldürürler demişler. Evlerinin penceresine taş atanlar olmuş. Taşkınlık yapanlar olmuş.
“Benim ülkemde bulunduğum bölge yani Binnec kasabası hala bombalanıyor ama oralara yakın bir bölgeye gideceğim. Ölüm her yerde ölümdür. Burada işsiz kaldım, çocuklar aç kalacak, hayat burada pahalı.” Ağlayarak gidiyor Suriye’ye ölüm ülkesine.
Fuat el Esvad abu Cemal ve Eşi Ahmel el Cabir
Suriye’nin Halep vilayetinin Ceberiye bölgesinden, 4 çocukları var. Fuat El Esvad sakat, eşi Ahmel anlatıyor;
“Büyük oğlum Cemal bizi Reyhanlı’ya getirdi ve kendisi savaşçı gruba geri döndü. Özgürlük için, namusumuz için savaşıyor. Halep’de evimiz yıkıldı. Reyhanlı’da da olaylar başladı. Bizleri tehdit eden, rahatsız eden insanlar var. Reyhanlı’nın cadde ve sokaklarında iki kere gösteriye şahit olduk. Biz beladan kaçtık, ölümden kaçtık, bombalardan kaçtık ama hepsini burada bulduk. Biz komşuyuz. Düşman değiliz. Sizlere sığındık ancak sığındığımız insanların bizlere güveni kalmadı. Birkaç Suriyelinin olumsuz hareketi bütün Suriyelilere mal edildi. Korku bir yana sefalet içinde kaldım. Ölüm de olsa Halep’e geri dönüyoruz.”
Reyhanlı’dan İzlenimler III / 25-26-27 Mayıs 2013
25 Mayıs 2013. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Reyhanlı’da. Belediye binasının önünde, çevresinde, miting alanının içinde ve dışında olan Suriyelilerle beraberim. Suriyeliler heyecanlı ve ürkekler. Başlarında AK Parti Gençlik Kolları’nın dağıttığı şapkalar var. Suriyeli erkekler ve kadınlar Reyhanlılar gibi giyinmişler. Kamuflaj olarak kullanmışlar. Suriye tipi giyim üstlerinde yok. Onlarla konuşmazsanız ya da önceden kim oldukları bilmiyorsanız Suriyeli olduklarını anlayamazsınız. Hiç görmedikleri ve alışık olmadıkları bir ortamda, özgür biçimde miting alanının içindeler. Hepsinin elinde bayrak, başında şapka var.
Reyhanlı acılar yaşadı, şimdi yaslı. Ama Başbakan’ın geldiği gün herkes yasını evde bıraktı. Alana gelenler sanki düğüne gelir gibi güle oynaya, köylerinden şarklı söyleye söyleye gelmişler. Miting alanında tahmini 5 bin kişi var. İçlerinde ise en az beş yüz Suriyeli. Başbakan konuşmasında Suriyelilere desteğini sürdürdüğünü söyledi. Reyhanlı halkından ise Suriyelilere her türlü yardımın yapılmasını ve kolaylığın sağlanmasını istedi. O suskun insanlar AK Partili gençlerden daha fazla coşmaya, kadınlar zılgıtlar atmaya başladı. İnsanlara bakıyorum. Gözyaşları içinde alkış tutuyorlar. Çoğu konuşmayı anlamıyor.
Başbakan’ın konuşması bitip alan dağılmaya başlayınca bir Suriyeli ile yan yana geldik. İdlib’li Sadiy el Tahir. Hemen anlatmaya başladı;
“Biz böyle bir demokrasiyi özlemişiz. İçinde bulunduğunuz ortamdan gurur duymalısınız. Bizi kendi ülkemizin Devlet Başkanı vuruyor, öldürüyor. Sizde ise Başbakanınız gelip size moral veriyor. Yaralarınızı sarıyor.Bizim evlerimizi, işyerlerimizi devletimiz yıktı. İmkanımız olurda ülkemize sağ salim dönersek hepsini yeniden inşa edeceğiz. Sizde ise terör evlerinizi yıktı. Ama devletiniz birkaç gün içinde bütün zararı karşıladı. Her şey eskisi gibi oldu. Her şey yeniden güzel oldu. İşte aramızdaki fark bu.”
Başbakan’ın Reyhanlı mitingi Yenimahalle’de oldu. Aynı cadde üzerinde Suriyeli bir aile oturmuş çay içiyordu. Bir gün önce bahçede oturamıyorlardı. Başbakan gelip desteğini söyleyince korkuları gitmiş. Moral dolu bir şekilde, neşeyle bahçedeler. Selam veriyorum. “Bende çayınızı içmek istiyorum” diyip kapıyı açıyorum. Buyur ediyorlar beni. Mahmud Nesim Abu Ala ile tanışıyorum. Halep’in El Kellese bölgesinden gelmiş. Halep’te savaş öncesinde ticaretle uğraşıyormuş. “Kardeşim” diye başlıyor söze;
“Televizyonda Reyhanlı’ya bu faciayı yaşatanları gördüm. Bu insanlar hapse atılıp, cezalarını çekecekler. Bizde ise hemen bir meydanda asılırlar. Sizde bu insanları savunacak avukatlar çıkar. Aileleri onları ziyaret eder. Cezaevinde yemek yerler, banyo yaparlar. Bizde ise basit bir suçlamadan, iftiradan dolayı içeri atılan insanlar işkence görür. Aç bırakılır, kimseyle görüştürülmez. Yıllarca kimse nerede olduklarını bilmez. Bizde cezaevi koşulları öyle berbattır ki bırakın terörü ya da siyasi suçu, basit bir suç yüzünden içeri girenler bile çok sıkıntı çekerdi. Suriye’de, Reyhanlı’daki patlama gibi bir eylemi yapanların aileleri yok edilir. Çocuklarına bile ileride sabıkalı gözüyle bakılır. Hiçbir resmi işte çalışamaz. Sizde suçlunun suçu sadece onu bağlar. Bizde ise suçluyla birlikte tüm aile yok olur.”
26 Mayıs 2013. Reyhanlı’da mahallemde, çevre sokak ve caddelerde oturan aileleri ziyaret etmeye başladım. Bu ailelerle daha önce röportaj yapmıştım. Kimi benim evime gelmişti. Kimiyle parkta, sokakta konuşmuştum. Maced Hamdan Abu Talal ve eşi Münise ile görüşüyorum. Hislerini soruyorum. Münise, “İdlib, Binnec bölgesinden acı haber aldık” diyor.“Binnec bombalanıyor. Ölen sayısı çok, yıkılan ev sayısı çok. Orada akrabalarımız, dostlarımız var.” Gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor. Kocasının da gözleri doluyor. Duygulanıyorum. Bir iç çekerek bırakıyoruz Suriye’deki savaşı ve katliamları. Reyhanlı’ya dönüyoruz.
“Tam üç haftadır ne işe gidebiliyoruz ne de markete. Ekmek alması için 15 yaşındaki çocuğumuzu gönderiyoruz. O da ekmeği alıp alelacele geri dönüyor. Gelirimiz yetersiz. Ev kirası, elektrik, su, tüp derken tükendik. Başbakan bizi sevindirdi. Reyhanlı halkı bize moral veriyor. Komşularımız bizi teselli ediyor. Az da olsa rahatladık. Kocam Maced amelelik yapıyor, ben ve iki kızım ise tarım işinde çalışıyoruz. Artık yeniden dışarı çıkabileceğiz. Reyhanlı’da korku ve endişe kalmadı. Biz bombalardan, açlıktan, sefillikten kaçan yoksulluk içinde insanlarız. Buraya canımızı kurtarmak için geldik. Meydana gelen olaylarda bizim bir suçumuz yok. Bu patlamada bizlerin günahı yok. Allah bunu yapanların cezasını versin.”
Yanlarından ayrılıp yine daha önce gittiğim başka bir eve gidiyorum. Pencerelerine Türk Bayrağı asılmış. Bu evde oturan kişi Asım Abu Abdo. İdlib Muarra bölgesinden. Yetişkin iki oğlu, gelinleri ve torunlarıyla birlikte dört odalı ve bahçeli bir evde yaşıyor. Oğulları çalışıyor. Anlatmaya başlıyor;
“Emekli maaşımı almak için İdlib’e gidemiyorum. Birisine vekalet verdim. Benim yerime maaşımı alıyor ve bana getiriyor. Ama her seferinde maaşımdan 2000 Suriye Lirası veriyorum ona. Zaten paramızın değeri kalmadı. Ev kirasına bile yetmiyor. Ama iyi kötü ihtiyaçlarımızı gideriyor.”
Neden Türk bayrağı astıklarını soruyorum.
“Etrafımızdaki Türkler asınca bizde asmak istedik. Bayrağı da onlardan istedik. Bizi kırmadılar, bayrak verdiler. Türkiye bizim ikinci vatanımız. Neden asmayalım? Canımızı, namusumuzu koruyan devletin bayrağı bizim de bayrağımız. Sizlerle aramızda tuz, ekmek oldu. Sizlerle dertleştik, sırlarımızı paylaştık. Siz bizlere göre çok iyisiniz. Aynı şey sizin başınıza gelseydi, biz sizlere bizim burada gördüğümüz ilgiyi, sevgiyi göstermezdik. Allah kimsenin başına vermesin bu acıyı. Biz daha önce Iraklılara zulüm ettik. Müslüman Arap Iraklılara bu kadar ilgi göstermedik. Kapılarımızı sizin gibi açmadık. Sizler bizden çok daha iyi insanlarsınız. Reyhanlı’da acı büyük. Hislerinizi anlıyorum. Bizlere tepki gösterenlere saygı duyuyorum. Ancak bizim bir günahımız yok. Esas sorun bizi Reyhanlı’dan kovdurmak, bizi Türklere hedef göstermek. Bir süre için bunu başardılar. Ancak sizler merhamet sahibi, akılı başında, sabırlı, olgun insanlarsınız. Reyhanlıların çoğu tahriklere kapılmadı. Kapılanları ise normal karşılıyoruz. Tekrar söylüyorum, aynı durum bizim ülkemizde olsaydı sonuçlar bambaşka olurdu. Başbakan bize moral verdi, güven verdi. Hayat tekrar normale döndü. Bizler tekrar ekmeğimizi kazanmak için sokaklara çıkıp, işimize gideceğiz. Küfür, hakaret eden olursa da hoş karşılayacağız. Kaderimiz bu”.
27 Mayıs 2013. 11 Mayıs’ta meydana gelen patlamada ağır yaralı olarak Adana’ya kaldırılan Berber Mustafa Kuday’ın ölüm haberi geldi. Resmi kayıtlara göre 53. şehidimiz. Şarapnel parçası beline vurmuş, iç organları parçalanmıştı. Tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış. Allah rahmet eylesin. Ölüm haberi sabah geldi. Cenazesi otopsi sonrasında gelecek. Bu haber üzerine Reyhanlı yeniden yasa büründü. Kalabalıkta bir Suriyeli ile sohbet ediyoruz. Haşim Abu Süleyman İdlib’li. “Acınızı paylaşıyoruz” diyerek başlıyor söze. “Şuan etrafta çok fazla Suriyeli var. Ama bu habere rağmen kimse bize tepki göstermiyor” diye devam ediyor.
“İdlib’te çok insan öldü. Ama biz onları böyle gömemedik. Taziye çadırı kuramadık. Belediye gelip bize hizmet vermedi. Korku içinde birkaç kişi mezarlığa götürürdük cenazeleri. Kalabalık oldu mu uçakla hemen vurulurduk. İdlib’te sadece sağ insanlar değil ölüler bile defalarca bombalandı. Uzaktan gelen toplar bazen mezarlıkları vuruyordu. İnsanların kemikleri etrafa savruluyordu.”
Kalabalıktaki başka bir Suriyeli ile konuşuyorum. İdlib’in Binnec bölgesinden gelmiş. “Daha dün beldemiz uçaklarla bombalanmış, onlarca kişi ölmüş” diye başlıyor söze.
“Sizde şehitlerinize devlet tören yapıyor. Aileleri ziyaret ediliyor. Maddi yardım sağlanıyor. Belediye her türlü hizmeti veriyor. İnanır mısın böyle bir ortamda ölmek bile bizim için büyük bir nimet. Zira bizim cesetlerimiz bir leş gibi ortada kalıyor. Bazen yıkıntılar arasındaki cesetler günler sonra bulunuyor. Bazıları koktuktan sonra fark ediliyor. Acınızı paylaşıyorum. Gün gelecek herkes ölecek. Ama Allah’a yalvarıyorum, kimse Suriyeliler gibi ölmesin.