Arama Yapın

Aramak istediğiniz kelimeyi yazın

Koordinatörlükler

İsrail-İran Çatışmasına Suriye’nin Yaklaşımı: Stratejik Kayıtsızlık

Ortadoğu’da son yılların en büyük çatışmalarından biri yaşanırken bölge ülkelerinden sadece Suriye, bu gerginlik karşısında tam anlamıyla sessizliğini korumaktadır. İran’ın nükleer tesislerine yönelik İsrail’in saldırıları ve buna karşılık İran’ın misillemeleri, bölge ülkelerinden yoğun diplomatik tepkiler çekerken Şam yönetimi ne resmî bir açıklama yapmış ne de çatışmanın seyrine dair herhangi bir pozisyon sergilemiştir. Bu bilinçli sessizlik, Suriye’nin bölgesel çatışmalardan uzak durarak iç istikrar ve yeniden yapılanma süreçlerine odaklanma çabasını yansıtan bir “stratejik kayıtsızlık” politikası olarak tanımlanabilir. Suriye’nin bu tutumu hem kırılgan geçiş sürecindeki hassas konumunu koruma arzusunu hem de bölgesel gerilimlerin potansiyel istikrarsızlaştırıcı etkilerinden kaçınma hedefini ortaya koymaktadır.

İsrail’in 13 Haziran’da İran’ın nükleer tesislerini merkeze alarak başlattığı saldırılar ve buna karşılık İran’ın misilleme olarak gerçekleştirdiği füze saldırıları, Ortadoğu’da son yıllarda görülen en ciddi gerilimlerden birini tetiklemiştir. Hâlen devam eden çatışma süreci hem bölge ülkelerinden hem de uluslararası aktörlerden çok sayıda resmî açıklama ve beyanatla yankı bulmuştur. Çatışan iki ülkenin coğrafi olarak ortasında yer alan Suriye ise bu süreçte dikkat çekici bir şekilde sessiz kalmıştır. Aradan geçen sürede Suriye’den ne resmî makamlar ne de yetkililer tarafından gerilime ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştır. İsrail uçaklarının Suriye hava sahasını kullanması, İran’a ait füzelerin veya kamikaze insansız hava araçlarının Suriye hava sahasında imha edilmesi gibi kritik gelişmeler karşısında da Şam yönetiminden herhangi bir resmî açıklama gelmemiştir. Bu sessizlik, tarafsızlığın ötesinde Suriye’nin mevcut krize yönelik bilinçli bir stratejik kayıtsızlık politikası benimsediğini göstermektedir. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde ve büyük güçler arasındaki rekabetlerde öne çıkan “stratejik kayıtsızlık” kavramı, uluslararası ilişkilerde bir devletin veya aktörün belirli bir konuda net bir pozisyon almaktan kaçınarak belirsiz veya muğlak bir tutum sergilemesi anlamına gelmektedir. Bu strateji genellikle diplomatik esneklik sağlamak ve farklı taraflarla ilişkileri korumak amacıyla kullanılmaktadır. Stratejik kayıtsızlık, bir aktörün niyetlerini gizli tutarak ya da birden fazla yoruma açık bir duruş sergileyerek diğer devletlerin veya aktörlerin tepkilerini şekillendirmeyi hedeflemektedir.

Suriye’nin İsrail-İran çatışmasına yönelik benimsediği stratejik kayıtsızlık tutumu, yeni yönetimin iktidara gelmesinden bu yana bölgedeki sıcak çatışmalara açıktan taraf olmama eğiliminin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Zira Şam yönetimi, yeni dönemde İsrail ile sürekli gergin ilişkilere sahip olmasına rağmen aradan geçen süreçte Gazze’deki savaş gibi bölgesel meselelere ilişkin herhangi bir resmî pozisyon açıklamaktan özenle kaçınmış ve stratejik kayıtsızlık politikasının ilk işaretlerini vermiştir. Bu yaklaşım bölgesel gerilimlerden uzak durarak iç politikaya ve ülkenin yeniden yapılandırılmasına odaklanma stratejisinin bir uzantısıdır. Bu bağlamda Suriye yönetimi, bölgesel çatışmalara müdahil olmaktan ziyade, iç istikrarı sağlama, yeniden yapılanma süreçlerini ilerletme ve ekonomik kalkınmaya öncelik vermektedir.

Bu stratejik kayıtsızlık, İsrail-İran çatışmasının yoğunlaştığı dönemde Suriye’nin dış diplomasiyi asgari düzeye indirerek iç meselelere odaklanmasıyla daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bölge ülkeleri çatışma bağlamında diplomatik temaslarını artırırken Şam yönetimi tam tersine bu gerilimlerden uzak durmayı tercih etmiş ve siyasi geçiş ile yeniden yapılanma süreçlerini hızlandırmıştır. Örneğin İsrail saldırılarının hemen ertesi günü olan 14 Haziran’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın imzaladığı bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Halk Meclisi Seçimleri Yüksek Komitesi kurulmuştur. Söz konusu komite, 150 üyeli yasama meclisinin 100 üyesini seçecek alt komitelerin oluşturulması ve denetlenmesi görevini üstlenerek Suriye’nin siyasi kurumlarını yeniden yapılandırma ve geçiş sürecini ilerletme kararlılığını göstermiştir. Bu adım, Şam’ın bölgesel çatışmalar yerine iç istikrar ve kurumsal reformlara öncelik verdiğinin somut bir kanıtıdır.

Suriye’nin kayıtsızlık tutumunu yalnızca taktiksel bir sessizlik olarak değil aynı zamanda bölgesel güç dengelerindeki hassas konumunu koruma ve iç politikada toparlanma sürecini riske atmama yönünde stratejik bir tercih olarak da yorumlamak mümkündür. Özellikle İsrail-İran geriliminin Suriye topraklarını dolaylı olarak etkilediği bir bağlamda, Şam’ın sessizliği, hem diplomatik hem de askerî olarak olası bir tırmanışın Suriye’yi daha fazla istikrarsızlaştırma riskini en aza indirme amacı taşımaktadır. Ayrıca Suriye’nin iç savaş sonrası kırılgan yapısını koruma ve uluslararası toplum nezdinde tarafsız bir aktör olarak algılanma çabasının bir yansıması olarak da okunabilir. Bu stratejik tercihi pekiştiren bir diğer unsur ise Suriye yönetiminin askerî kapasitesinin ve diplomatik etkisinin kısıtlı olmasıdır. Şam yönetimi ne hava sahasını koruyacak etkin bir hava savunma sistemine ne de çatışmanın seyrine etki edebilecek diplomatik araçlara sahiptir. Üstelik hem İsrail’in hem de İran’ın devrim sonrası süreçte Suriye’de istikrarsızlığı körükleyen politikalar izlemiş olması, Şam’ın tarafsız bir tutum benimsemesini kolaylaştırmaktadır.

Şam yönetiminin bölgesel aktörler arasındaki gerilimlerde tarafsız bir pozisyon alarak kendisini çatışma dinamiklerinin dışında tutma amacıyla benimsediği stratejik kayıtsızlık politikası, başta Türkiye olmak üzere Şam’a yakın diğer Arap ülkeleri tarafından da desteklenmektedir. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın, 14 Haziran tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi, Suriye yönetiminin İsrail-İran çatışmasına ilişkin olarak gerçekleştirdiği tek diplomatik temas olarak kayıtlara geçmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmede Şara’ya, İsrail’in yol açtığı şiddet sarmalının bölgeyi tehdit ettiğini ve Suriye’nin bu çatışma ortamının dışında kalmasının önemli olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Erdoğan, İsrail saldırganlığının oluşturduğu mevcut ortamda terör örgütleri ve radikal unsurlara karşı daha dikkatli olunması gerektiğini de belirterek Suriye yönetimini ülke içindeki tehditlere odaklanmaya teşvik etmiştir.

16 Haziran’da Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati’nin diplomasi trafiği sonrası, 21 Arap ve İslam ülkesinin dışişleri bakanları tarafından ortak bir yazılı açıklama yapılmıştır. Ortak açıklamada, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları kınanmış, bölgesel sükûnet ve nükleer silahsızlanma çağrısı yapılmıştır. Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Pakistan, Bahreyn, Brunei, Türkiye, Çad, Gambiya, Cezayir, Komorlar, Cibuti, Suudi Arabistan, Sudan, Somali, Irak, Umman, Katar, Kuveyt, Libya, Mısır ve Moritanya’nın imza attığı ortak açıklamaya Suriye’nin dâhil edilmemesi/olmaması, Türkiye’nin yanı sıra bölge ülkelerinin de Şam’ı söz konusu gerilimin dışında tutma çabasına işaret etmektedir.

Sonuç olarak Suriye yönetiminin İsrail-İran çatışmasına yönelik tarafsız ve sessiz tutumu, bilinçli bir stratejik kayıtsızlık politikası olarak öne çıkmaktadır. Bu yaklaşım, kırılgan bir geçiş sürecindeki Suriye’nin bölgesel gerilimlerden uzak kalarak hem güç dengelerindeki hassas konumunu koruma hem de iç istikrara ve yeniden yapılanma süreçlerine öncelik verme çabasını yansıtmaktadır. Ancak bu politikanın uzun vadede Suriye’nin bölgesel politikalarını nasıl etkileyeceği, bölgedeki dinamiklerin gelişimine bağlı olarak ortaya çıkacaktır.

ORSAM  asdasd

Musab Dönertaş

Tüm Yazılarını Gör

Başlıklar

Bu Yazıyı Paylaşın
Yazdır

Benzer Yayınlar