Lübnan’da 2024 yılının Kasım ayında İsrail ile kararlaştırılan ateşkes hükümleri oldukça muğlak şekilde kamuoyuyla paylaşıldı. Ateşkesin ilan edilmeyen maddelerinden birisinin Hizbullah’ın siyasi sahnede etkisizleştirilmesi olduğu kabul görmüş bir varsayımdı. Bu hedefe bağlı olarak Lübnan’da ivedi şekilde bir cumhurbaşkanının seçilmesi ve hükûmetin kurulması konusunda Lübnan kamuoyunda bir beklenti vardı. Nitekim kısa süre içinde Meclis Başkanı Nebih Berri 9 Ocak 2025 tarihi için bir cumhurbaşkanlığı seçim oturumu planladı.
Seçim sürecinde partiler açık bir tavır almaktan çekindiler. Ancak İsrail’in Hizbullah’ın önde gelen isimlerini öldürmesi, Hizbullah üzerindeki iç ve dış baskıların artması, Suriye’de yaşanan süreç ve dış aktörlerin sürece aktif müdahalesi gibi faktörlerin etkisiyle, söz konusu tarihte gerçekleştirilen ikinci oturumda Joseph Avn cumhurbaşkanı olarak seçildi. Sonrasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) başkanı Nevvaf Selam hükûmeti kurmak için yetkilendirildi. Lübnan’da siyasal Şii hareketi; yeni cumhurbaşkanı, başbakan ve Şii hareketin ittifaklarının bozulması gibi süreçlerle siyasi arenada ciddi şekilde kan kaybetti. Bu süreç hükümleri net bir şekilde belirlenmemiş bir ateşkes döneminin ardından başlamıştı. Siyasi sahnedeki bu yeni durum Lübnan’ı hâlihazırda veya ilerleyen dönemde problemlerin çözümü noktasında ABD, Fransa ve özellikle Suudi Arabistan gibi diğer dış aktörlerin müdahalesine daha açık hâle getirmektedir.
Hizbullah İçin İlk Yenilgi: Yeni Cumhurbaşkanı Joseph Avn
Lübnan’da önceki Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın görev süresinin sona erdiği 31 Ekim 2022 tarihinden beri bir cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Parlamentoda 2 yılı aşkın süre içinde 12 oturum yapılmasına rağmen bir cumhurbaşkanı seçilemedi. Cumhurbaşkanlığı koltuğunun uzun süre boş kalmasıyla irtibatlı olarak karar alma mekanizmalarında ciddi krizlerle karşılaşıldı. Nitekim bu süre zarfında hükûmet, Lübnan anayasası hükümleri kapsamında kabul edilen yetkileri kısıtlanmış geçici/bekçi hükûmet şeklinde faaliyet gösterdi.
27 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren Lübnan ateşkesinin kamuoyuna yansımayan/ilan edilmeyen bir maddesinin cumhurbaşkanın seçilmesi şartıyla ilişkili olduğuna inanılıyordu. Belki de bu gerekçeyle; dış aktörler de seçim sürecine dâhil oldular. Bu müdahale neticesinde Avn cumhurbaşkanı olarak seçildi. Seçimden önceki akşam Hizbullah’ın önceki turdaki adayı Süleyman Franciyye’nin adaylıktan çekilmesi ilgi çekiciydi. Bu durum Hizbullah’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çaresiz kaldığını gösteren hususlardan birisidir. Hizbullah’ın ateşkes sonrasında siyasi sahnede yüzleştiği ilk zorluk, baskılara boyun eğerek Avn’ın cumhurbaşkanlığını ikinci turda desteklemek oldu. Nitekim cumhurbaşkanının olmadığı bir senaryo Lübnan’ın koruyuculuğu iddiası gibi güvenlikçi söylemler üreten Hizbullah için idealdir.
İkinci Yenilgi: Hükûmet Kurma Görevi Nevvaf Selam’a Verildi
İlk oturumda Hizbullah ve Emel hareketi mensupları Avn için oy vermezken ikinci turda Avn’ı desteklediler. İki oturum arasında müzakerelerin yapıldığı bilinmektedir. Hizbullah ve Emel Hareketi’nin müzakerelerde kendi istedikleri başbakan adayı olan Necip Mikatî’nin hükûmeti kurmakla görevlendirilmesi şartına karşılık Avn’ı desteklediği de Lübnan kamuoyuna yansıyan bir iddiaydı. Bu ittifaka rağmen Avn göreve geldikten kısa süre sonra UAD başkanı Selam’ı hükûmeti kurmakla görevlendirdi. Bu durum Hizbullah tarafından yoğun şekilde eleştirildi. Öyle ki Hizbullah Cumhurbaşkanı Avn’ı kendilerini süreçte dışlamakla suçladı. Selam’a hükûmet kurma görevinin verilmesi Hizbullah’ın siyaset sahnesinde aldığı ikinci mağlubiyet oldu.
Şii Gruba Ayrılan Bakanlık İddiası Reddedildi
Hizbullah ve kısmen diğer Şii grup olan Emel Hareketi hükûmeti kurma görevi kendisine tevdi edilen Selam’ı eleştirmiş olsalar da siyasi açıdan tecrit edilmemek için bazı bakanlıkların Şii grubuna tahsis edildiği iddiasıyla ortaya çıktılar. Meclis başkanı ve Emel Hareketi’nin lideri Berri; Lübnanlı aktörler arasındaki iç savaşı sona erdiren ve çoğu zaman anayasadan dahi üstün bir kurucu metin olarak kabul edilen Taif Mutabakatı’na atıf yaparak Maliye Bakanlığının bu mutabakat kapsamında Şiilere tahsis edildiğini iddia etti.
Hükûmeti kurmakla görevlendirilen Selam ise Taif Mutabakatı hükümleri çerçevesinde böyle bir mutabakat olmadığını aksine anayasanın 95. maddesinin böyle bir paylaşımı yasakladığını belirtti. Gerçekten de Taif sonrasında uygulamada Maliye Bakanlığı pozisyonuna diğer gruplardan temsilcilerin atandığı bilinmektedir. Dolayısıyla Şii grup için ayrılmış sabit bir pozisyon yoktur. Selam’ın genelde bir mezhep grubuna tahsis edilmiş bakanlık, özelde ise Şiiler için ayrılmış bakanlık koltuğu iddialarına açıkça karşı olduğu görülmektedir. İlerleyen günlerde doğrudan veya dolaylı Şii etkisinin geçtiğimiz döneme göre azaldığı bir kabine görmemiz muhtemeldir. Bu gerçeklik Şii siyasi hareketinin daha da geri plana çekileceği bir senaryo manasına gelmektedir.
Şii Siyasi Hareketinin Dâhil Olduğu İttifaklar Çözülüyor
Bahsedilen somut örnekler Şii siyasi hareketinin ateşkes sonrası gelişmelere bağlı olarak gerileme sürecine girdiğini göstermektedir. Bu sürece bağlı olarak Şii siyasi hareketi ve müttefikleri arasında bir çözülmenin varlığından da bahsedilebilir. Hizbullah’ın geçtiğimiz senelerde siyasi arenada Hristiyan müttefiki Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH) ve Emel ile hareket ettiği bilinmektedir.
Ateşkes sonrası özellikle cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ÖYH lideri Bassil’in siyasal Şii hareketlerini özellikle Hizbullah’ı oldukça sert şekilde eleştirdiği ve aralarında artık uzlaşı zemininin kalmadığını vurguladığı görülmektedir. Bu kopuş yirmi yıla yakın süre devam eden bir ittifakın bozulması manasına gelmektedir.
Hizbullah’ın daimî müttefiki olarak kabul edilen Emel mensuplarında bile Hizbullah’ın siyasi söylemlerinden ayrılma eğilimi olduğu görülmektedir. Mesela birkaç gün önce güney halkı köylerine geri dönüşlerini kutlamak için Hizbullah logolu bayraklarla Beyrut’un mahallelerinde bazı gösteriler düzenlediler. Bu gösteriler geri dönüşlerin Hizbullah’ın zaferi olduğu iddialarının bir yansımasıydı. Berri, bu gösterilere karşı bir tavır aldı ve gösterileri bir kışkırtma olarak nitelendirdi. Çünkü çoğunluğa göre Lübnan halkının güneydeki evlerine geri dönüşü Hizbullah’ın değil devlet otoritesinin bir başarısı olarak kabul edilmelidir. Bir diğer örnek ise son günlerde Lübnan medyasında ciddi şekilde Emel hareketinin Lübnanlılığına ya da yerelliğine yapılan vurgulardır. Bu propagandaların amacı Emel ve Hizbullah arasındaki farklılıkları belirginleştirmek ve Hizbullah’ı yalnızlaştırmaktır.
Sonuç olarak geçtiğimiz senenin kasım ayında ilan edilen Lübnan ateşkesinden sonraki süreç, Şii siyasi hareketinin siyasi arenada kayıplar yaşamasına sebep oldu. Cumhurbaşkanın seçilmesi ve hükûmet kurma görevinin Selam’a verilmesi Hizbullah ve Emel tarafından tepkiyle karşılandı. Şii hareketinin ilerleyen günlerde kurulacak hükûmette etkisinin az olacağı düşüncesi hâkimdir. Bir gerileme sürecinin olduğu açıktır. Bu süreç; ABD, Fransa ve özellikle Suudi Arabistan gibi dış aktörlere Lübnan oyununa müdahale imkânı tanıdığı gibi başka muhtemel adaylara da alan açmaktadır.