Gül Atmaca, Ortadoğu Araştırmacısı, atmaca.gul@gmail.com
Gerçekle kurgunun birbirine karıştığı bir çağda yaşıyoruz. 29 Kasım’da Tahran’da bir film gibi seyrettiğimiz elçilik baskını ise gerçekti. Yüzlerce İranlı öğrenci, İngiltere'nin yaptırım kararlarını protesto etmek amacıyla Tahran’daki büyükelçiliği bastı. İngiliz bayrağını yakan göstericiler, göndere İran bayrağı çekti.
İngilizler, İranlı nükleer bilimci Mecid Şehriyari’ye yönelik suikastın yıl dönümünde protestolar bekliyorlardı ama bu kadar ileri gidileceğini belki de tahmin etmiyorlardı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEA) İran’ın nükleer programına dair açıkladığı raporun ardından İran Merkez Bankası ile işlemleri kesen ilk ülke İngiltere oldu. ABD ve Avrupa Birliği ise henüz kesin bir karar almadı. İran’ın en etkili örgütlerinden birisi olan Devrim Muhafızları (Pasdaran) ana gelirini petrolden sağlıyor. Petrol ile ilgili işlemlerin çoğunun merkez bankası aracılığıyla yapıldığını düşününce İngiltere’nin neden hedef alındığı bir parça aydınlığa kavuşuyor. Tabii bu arada, İran’da “her kötülüğün başı İngiltere’dir” şeklindeki tarihsel algının varlığından da söz etmek lazım.
Bu arada, İran’da dini lider Ali Hamaney ile Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad arasındaki çekişmenin büyükelçilik baskınında bir kez daha ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. Şöyle ki;
Ahmedinejad, İran’ın Cam-e Cem adlı televizyon kanalında 26 Kasım’da yayınlanan röportajında, yaptırımların İran ekonomisi adeta “felç eden” etkisini kabul etmiş; uluslararası kamuoyunun Tahran’ın nükleer programıyla ilgili endişelerinin üzerine gidilmesini arzu ettiğini söylemişti. Ahmedinejad, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi 5 üyesi (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere, ABD) ve Almanya ile görüşmeleri başlatma çabası içindeydi. Ancak Hamaney, İngiliz Büyükelçiliği’ne baskın yapılmasına izin vererek Ahmedinejad’ın uluslararası alanda diyalog kurma çabalarına darbeyi indirmiş oldu.
Baskında, Pasdaran’ın öğrenci gençlerden oluşan kolu Besicler ve denizaşırı operasyonlardan sorumlu kolu Kudüs Gücü göze çarpıyordu. İran’da, 1979’daki İslam Devrimi’nin ardından kurulan Pasdaran, Hamaney’in de yardımıyla ülkede ticari bir imparatorluk haline gelmiş durumda; yüzden fazla alanda faaliyet gösterdiği tahmin ediliyor. İthalatın yarısından fazlası, ihracatın ise neredeyse üçte biri onların elinde. Ülkenin üçüncü zengin örgütü olan Pasdaran’ın elindeki en büyük güç yukarıda da belirttiğimiz gibi petrol. Hamaney de Ahmedinejad da zamanında gerek Pasdaran’ı gerek Besicleri kendi tarafında tutmak için onlara ayrıcalıklar tanıdı. Ahmedinejad, bir zamanlar Pasdaran üyesiydi, cumhurbaşkanı seçilirken çok desteğini gördü ancak bugün örgüt esas olarak Hamaney’in yanında.
İngiliz Büyükelçiliği’ne baskında baş rolü oynayan Besic ve Kudüs Gücü’nden biraz daha bahsetmek gerekirse, Beşicler, 2009’da Yeşil Hareketin canlandığı günlerde reform yanlısı göstericilere yönelik sert tavırlarıyla hafızlara kazındılar. Motosikletli Besicler ellerindeki bıçak ve sopalarla göstericilere saldırmıştı. Besiclerinbir görevi de Yeşil Hareket üyesi öğrenci ve profesörleri tespit edip Devrim Muhafızlarına bildirmekti. Bu arada, Hamaney’in sözünden pek çıkmayan parlamentonun petrolden gelecek yıllık artı gelirin yüzde 0,5’inin Besiclere aktarılması için bir adım attığı gelen haberler arasında.
Kudüs Gücü’ne gelince asıl görevi dış operasyonlar olan bu örgütün ülke içindeki eylemde ne işi olduğu tam anlaşılmış değil. Kudüs Gücü’nün Komutanı Kasım Süleyman ise kendine olan aşırı güveniyle tanınıyor. Göstericilerin bazıları komutanın fotoğrafını taşıyordu. Kendisinin kalabalığın içinde olduğu da iddia edildi.
İran’ın Bağdat’taki büyükelçisinin Kudüs Gücü üyesi olduğu, halefinin de aynı örgütten olacağı ileri sürülüyor. Batılı diplomatlar, Afganistan’ın başkenti Kabil’deki İran büyükelçisinin de Kudüs Gücü üyesi olduğunu söylüyorlar. Örgütün, İran adına Suriye’de de etkili olduğunu ekleyelim. Bu arada, ABD, ekim ayında Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisine yönelik suikast girişiminin arkasında Kudüs Gücü’nün olduğunu ileri sürmüştü.
ABD ve Avrupa temkinli
Suudi Arabistan ve Rusya’dan sona en büyük petrol ihracatçısı olan İran’ın, müşterileri arasında, Çin, Avrupa Birliği ülkeleri, Hindistan, Japonya ve Güney Kore yer alıyor.Yaptırımlar yüzünden bu müşterilerden birisinin bile eksilmesi, ekonomisi zaten kötü olan İran için büyük kayıp olacaktır. İran uzmanı Veli Nasr, “İran’ı petrol piyasasından silmek ekonomik baskıdan çok daha fazla bir şeydir” diyor.
ABD Senatosu, yabancı firmaların İran Merkez Bankası ile çalışmasını yasaklayan tasarıyı kabul etti. Tasarının yasalaşması için Obama tarafından onaylanması gerekiyor. Obama, İran’ın ham petrol ihracatına yönelik olası yaptırımların piyasaya etkileri konusunda endişeli. Bazı ABD’li yetkililer, İran’ın petrol ihracatının engellenmesinin petrol fiyatlarının aniden artmasına yol açabileceği uyarısında bulunuyorlar. Avrupalı ülkelerin yeni yaptırım listesinde 180 İranlı ve firmanın adı var. Ancak ham petrol ile ilgili bir yaptırım henüz söz konusu değil, çünkü onlar da İran petrolüne muhtaç. Yani petrol hem içeride hem dışarıda siyasete o “nefti” rengini vermeye devam ediyor.